Ara

Ay

Haziran 2016

BİPOLAR BOZUKLUK

BİPOLAR BOZUKLUK

Önceleri manik depresif bozukluk veya manik depresyon adıyla bilinen bipolar bozukluk, tıpkı şeker veya kalp hastalığı gibi tıbbî bir hastalıktır. Kişinin beynini, dolayısıyla da duygu durumunu etkiler, riskli davranışlar nedeniyle ilişkilere ve kariyere zarar verir ve  tedavi edilmediğinde intihara neden olabilir. Bipolar bozukluk, maniden depresyona kadar uzanan ruh halindeki aşırı değişiklikler olarak tanımlanır. Dramatik ruh hali değişimleriyle birlikte, bipolar bozukluğu olan hastaların düşüncelerinde bozukluklar da olabilir. Kişinin algılarında çarpıklıklar ve sosyal işlevselliğinde azalmalar görülebilir.

“Manik” terimi aşırı hareketli, enerjik, konuşkan, umursamaz, güçlü öforik (neşe) bir dönemi tanımlar.Mani döneminde kişinin fiziksel aktivitelerinde ve konuşmalarında artış, uyku ihtiyacında azalma, dikkat dağınıklığı, yoğun duygulanım, uçuşan düşünceler, enerjide artma, vurgulu konuşma, her şeyi başarabileceği inancı, engellendiği zaman çabuk öfkelenme ve kaygı gözlemlenebilir. Mani çok yoğun ise halüsinasyonlar (özel güçler, sesler, parlayan renkler, ışıklar vs.) da görülebilir. Sonra, birdenbire bu yükseklerde uçan ruh hali karanlık bir ruh haline dönüşebilir, yani depresyon dönemi başlar. Bu dönemde üzüntü, kendini boşlukta hissetme, umutsuzluk, ilgi azalması, zevk alamama, iştahta artma ya da azalma, hatırlama ve karar vermede zorluk, çok kilo alma ya da çok kilo verme, uykusuzluk ya da aşırı uykululuk, hareketlerde yavaşlama, ajitasyon (huzursuz şekilde dolaşma), değersizlik ve suçluluk duyguları, odaklanmada zorlanma, ölüm düşünceleri gibi durumlar gözlenir. Bu bir öncekine tamamen zıt olan ruh hali “depresyon” olarak tanımlanır. Mani ve depresyon döneminin yanında bir de “hipomani” dönemi vardır. Bu dönemde manide görülen belirtiler mevcuttur ancak bu belirtilerin görülme süresi daha kısadır ve kişinin genel işlevselliği çok fazla etkilenmez.

Bu yükselmeler ve alçalmalar her insanda değişiklik gösterdiğinden, bipolar bozukluk teşhis edilmesi zor olan bir rahatsızlıktır. Ruh hali değişiklikleri çok hafiften çok fazlaya kadar yayılır ve dakikalardan saatlere kadar uzanan bir zaman diliminde aşamalı veya aniden gerçekleşebilir. Bazı insanlarda ise mani veya depresyon haftalarca, aylarca hatta yıllarca sürebilir. Bu ruh hali oynamaları arasında, bipolar bozukluğu olan kişi  uzun bir dönem boyunca normal ruh hali de sergileyebilir. Bipolar bozuklukta her zaman dramatik ruh hali değişiklikleri görülmez, esasen çoğu insan bunlarla rahatça başa çıkar. Kişi manik dönemlerde çok yaratıcı olabilir, bu yüzden işlerin harika gittiğini bile düşünür. Mani artarak kötüleştikçe, tehlike ortaya çıkar. Değişiklik çok dramatik olabilir ve felaketle sonuçlanabilir. Kişi umursamaz davranışlarda bulunabilir, aşırı para harcayabilir, rastgele cinsi münasebette bulunabildiğinden cinsel açıdan riskler oluşabilir. Depresif dönemler de aynı derecede tehlike taşıyabilir ve kişi sürekli intiharı düşünebilir.

 

BİPOLAR BOZUKLUĞUN TÜRLERİ

Bipolar I Bozukluğu: En az bir mani dönemi vardır. Bu mani döneminin öncesinde ya da sonrasında  depresyon dönemi olabilir.

Bipolar II Bozukluğu: Mani dönemi yoktur. En az bir hipomani dönemi ve en az bir depresyon dönemi vardır. Depresyon ağırdır ve iş gücü kaybı çok uzun sürelidir.

Siklotimi Bozukluğu: Hipomani ve depresyon belirtileri vardır ancak dönem şeklinde değildirler (kısa süreli dalgalanmalar olarak görülürler). Depresyon hafiftir. Bu hastalık kişilik yapısı zannedilebilir.

Bipolar bozukluk genellikle 15-24 yaş arasında görülür ve yaşam boyunca sürer. Çocuklarda ve 65 yaş üstünde nadiren yeni teşhis edilmiş mani görülür. Belirtilerin şiddeti bipolar bozukluğu olanlarda değişiklik gösterir. Bazılarında birkaç belirti varken, diğerlerinde çalışma ve normal bir yaşam sürme kabiliyetlerini bozan birçok belirti olur.

  • Daha ciddi bir formu olan bipolar I bozukluğu olanların yaklaşık %90’ı en azından bir kez psikiyatrik hastaneye yatırılmıştır.
  • Bipolar bozukluğu olan üç kişiden ikisi yaşamları boyunca iki kere veya daha fazla hastaneye yatırılmıştır.
  • Mani hali çok yoğun olan hastalar genellikle riskli davranışlardan ve intihar düşüncesinden uzaklaştırılmak için hastaneye yatırılır.
  • Tedavi edilmediği takdirde bipolar bozukluğun nüksetme oranı yüksektir.

 

Bipolar bozukluğu olanların aileleri için de durum eşdeğer bir zorluk yaratır. Bu, aileler tarafından kabul edilmesi en zor olan ruhsal hastalıktır. Örneğin, aileler şizofreniyi daha kolay kabul eder, bunun bir hastalık olduğunu anlarlar. Fakat kişi çok üretkenken, birdenbire mantıksız ve saçma sapan davranmaya başladığında, bu durum ailede daha büyük bir hasara yol açar. Bu durumda yapılacak en iyi hareket bir psikiyatriste görünmektir. İster bipolar bozukluk, ister başka bir ruh hali ile ilgili bir problem olsun, tedavi her zaman mevcuttur. Önemli olan problemi fark etmeniz ve yardım aramanızdır. Unutulmamalıdır ki “sağlam baş yastık istemez”.

 

Sebebi

Diğer ruh hali bozuklukları gibi, bipolar bozukluğa neden olan şey de tam olarak bilinmemektedir. Ancak bipolar bozukluk ailelerde nesiller boyu görülme eğilimi göstermektedir ve bipolar bozukluğun birçok vakada kalıtım yoluyla geçtiği düşünülmektedir. Bipolar bozukluğu olan kişilerin üçte ikiden fazlasının bipolar bozukluğu veya depresyonu olan en az bir yakın akrabası vardır. Bu da genetik faktörlerin önemli olduğunu düşündürmektedir. Fakat yine de, bu hastalığa sâhip bireylerin çocuklarında hangi oranda görüleceği bilinmemektedir. Sorumlu olan genler henüz tam olarak tespit edilememiştir, ancak çalışmalar bütün hızıyla devam etmektedir ve bu çalışmaların sonucunda bipolar bozukluk için daha iyi ilaçların tasarlanacağı ve muhtemelen gen tedavisine (yani, genetik bilgilerin vücut işlevlerini kontrol etme biçimini değiştiren tedavilere) katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

Ayrıca tedavi edilmemiş bir duygudurum bozukluğu hastası, kendini ilaçla veya madde ile rahatlatmaya ve uykuya dalmaya çalışırken kolayca bağımlı olabilir. Bu kişilere salt alkol ve madde bağımlılığı tedavisi uygulanması yeterli değildir. Altta yatan bipolar bozukluğunun tedavisi ve korunması uygundur.

 

Tedavisi

İlaç tedavisinin yanında başa çıkma becerilerini arttırmak amacıyla destekleyici bilişsel davranışçı terapiuygulanır. Kişinin ailesine de psikoeğitim verilmelidir.

DR ZEYNEP PINAR

http://www.zeyneppinar.com

0212 215 62 62

http://www.zeyneppinar.com/bipolar-bozukluk/ ‘dan alıntıdır.

 

EŞ TERAPİSİ

EŞ TERAPİSİ

 “İlişkimizde problem var”diye başvuranların yanında, asıl sorunu örterek; depresyon, psikosomatik şikayetler, ve fobik reaksiyonlarla terapiste başvuranlarada sıklıkla rastlanmaktadır.” Bazı çiftlerin terapiste başvurma amaçları;ilişkilerini, evliliklerini kurtarmaktır. Hem terapi ortamı, hemde terapist evliliğin bitmesine ya da devam etmesine karar veremez.Terapi ortamı; İletişimi açık ve net hale sokan, üçüncü bir kişinin (terapist) yardımıyla karşılıklı anlaşılabilir konuşmayı öğreten, kişinin olaylara tek yön olan bakış açısını zenginleştiren, kendinin farkındalığını sağlayan bir ortamdır. Bu ortamdan yeteri derecede faydalanabilmek yinede çiftlerin kendilerine bağlıdır.Terapinin amacı iletişimi sağlıklı hale getirmektir. Bir ilişkinin sağlıklı şekilde devam etmesi, çiftlerin uzlaşmazlıklarını çözebilme yeteneğine ve isteğine bağlıdır. Çiftler arasında ilişkinin sorun haline geldiği durumlarda şu cümleler sıklıkla kullanılmaya başlamıştır artık.“Beni sen hiç anlamıyorsun. ”

Çiftlerde ortaya çıkan sorunlar, aslında problem diye görülmeye başladığı zamandan daha önce den de vardır. Fakat yaşam döngüsünün çeşitli devrelerinde(evlilik, çocukların doğumu, çocukların okulu, eşlerin iş-meslek rolleri, geleceği yapılandırma)çiftler belirli amaçlar üzerine odaklaşırlar.

Böylece ilişkinin yürümesini engelleyen “şeyleri” göremez ya da görsede farketmemeye, farketsede bir süre sonra bunun değişeceğine kendini inandurmaya çalışır. Fakat bu yaşam döngüsü içinde ani ve büyük değişimler, zorlanmalar, kayıplar ve bu döngünün oturtulmasıyla, kişiler o ana kadar belkide hiç yapmadıkları, yada bazen düşündüğü hatta bazen deneyime geçirdiği “kendinin farkındalığı” üzerine yoğunlaşmaya başlar. Ben neyim? ne oluyor? ne istiyorum gibi kendine yönelik sorular sormaya başlar. Farkına varmaktan kaçındığı “şeyler” üzerine gidip onları araştırmaya, çözümlemeye çalışır. İlişkinin bileşenleri olan üçlü; kominikasyon-güç-duygu o anda gerçek sorunlar olarak görülmeye başlanır. İlişkide o ana kadar çıkıpta başedilen sorunlar bir anda üstesinden gelinemez bir hal almaya başlar. İlişkinin tanımını yapacak olursak;özel belirli bir bağlamda kişiler arasında oluşan duygu ve düşünce, davranışlarda şekillenen bir mesaj iletimi, daha da ötesi arzu, istek ve ihtiyaçların cevap bulmasına yönelik bir alış-veriştir. İlişkinin olması için iki kişinin olması ne kadar olmazsa olmaz bir kuralsa, ilişkide hangi kontekstin geçerli olduğı konusuda o kadar önemlidir. İlişkinin şekillendirilmesi; belirli bir durum, ortam dahilinde olmalıdır. Eşlerden birinin sevgisini ifade etme şekli diğerinde sevgi değilde öfke, kızgınlık şeklinde algılanabilir. İlişkide önemli olan bir noktada “burada ve şimdi” dir. Kişiler arası ilişkilerde, kişilerin çevrelerindeki üçüncü ve dördüncü kişiler (anne, kayınvalide, baba, arkadaş) tarafından ilişkiye yandan müdahale yapılacağı gibi, bir profesyonel (terapist) tarafından da terapötik müdahaleler yapılabilir. Gerçek yaşamda ilişkilerde belirlemeler, tanımlamalar ve yorumlar olduğu müddetçe, müdahaleler her zaman bir şekilde vardır. Fakat bir problem yaşandığında:kişilerin “eylem kapıları yapılanmış” olması veya “sonu gelmeyen oyunlar”söz konusu olduğunda, sistemin dışından bir kişinin müdahalesine gereksinim vardır. Çünkü sistemin devam etmesi için, sistemin kurallarının değişmesi gerekmektedir. Sistemi değiştirmek, o sistem içindeyken olası değildir. Ancak dışardan birisi(terapist)sisteme ihtiyacı olanı verebilir.

Yardım isteği ile başvuran çiftlerden biri “ben boşanmak istemiyorum veya ben boşanmak istiyorum” isteğiyle geldiğinde, ilk müdahalemiz ;boşanmak için ilişkinin düzelmesinin gerektiği çünkü burada sorunun, ilişkinin aslı olduğunu söylemektir. Sorunlu ilişkilerde boşanmak;ağızdan kolayca çıkan basit bir çözüm olarak gelsede gerçeğe yakınlaştıkça, uzaklaşılan ve alınması zor bir karar haline gelmektedir. Çiftlerde, terapide kullanılan ilk önerilerden biri;ilişkinin bir süre askıya alınmasıdır(askı modeli). 15 gün süre ile asla yüz yüze görüşme yapılmaması, telefonla konuşulmaması, ayrı yerlerde yaşama ve bu sürede varlıklarından bile haberdar olunmaması önerildiğinde, buna “boşanmak en iyi çözüm “diye yaklaşan çiftlerde dahi ilk tepki red etme olabilmektedir. Çift terapisine başvuranların çoğunluğunu kadınların oluşturduğu ve bir kısım eşlerin terapiye sıcak bakmadıkları göz ardı edilmeyecek bir gerçektir. Terapiye her iki tarafında katılması sonuç almayı kolaylaştırdığı gibi terapi süresinide kısaltır. Fakat çok önemli olan bir gerçekte, ilişkide magdur olan bireyin; (çoğunluğu kadın) tek başına yapacağı terapi yolculuğunda hem ilişki adına hem de kendi adına çok yol katedebileceğidir.

Evlilik Öncesi

Flört ya da nişanlılık dönemlerinin uzadığı ilişkilerde sorun yaşama riski giderek artmaktadır. Özellikle, ilişkide ailelerin de yer almaya başlaması eşler arasındaki nazik dengeleri bir şekilde etkilemektedir. Bunlara rağmen nişanlılık ve flört dönemleri evlilik hayatı hakkında eşlere ipuçları da vermektedir. Bu nedenle çok iyi değerlendirilmesinde fayda vardır.

Evlilik Kararı

Kişiler evlilik kararı alırken farklı nedenler düşünmektedirler. Bu kararı verirken yapılan hataların bazıları şu şekilde sıralanabilir;

İlk Bakışta Aşk: İlk görüşte aşk, kişilerin mantıklı düşünmelerine ve yanlış kararlar almalarına neden olabilmektedir. Bu nedenle çiftlerin birbirlerini tanımak için zaman tanımaları ve alacakları karar öncesinde iyi düşünmeleri gerekmektedir.

Evden Kaçış: Bazı insanlar mutlu olamadıkları ve sürekli sorun yaşadıkları bir ortamdan kurtulabilmek için evliliği bir çare olarak görmektedirler ve evlilik kararı almaktadırlar. Bir kaçış olarak da değerlendirebileceğimiz evlilik kararı her zaman doğru olamayabilmektedir.

Cinsel İsteklerin Karşılanması: İnsanlar bazen cinsel ihtiyaçlarını giderebilmek için evlenmek istemekte ve evliliğin asıl temellerini gözardı ettikleri için yanlış kararlar verebilmektedirler.

Yalnızlıktan Kurtulma İsteği: İnsanlar bazen yalnızlıktan kurtulmak için evlilik yapmayı deneyebilirler. Ancak sadece bu amaçla yapılan evlilikler genellikle doğru evlilikler olmamaktadır.

Evlilik İle İlgili Beklentiler

Gerçekçi olmayan evlilik ile ilgili beklentiler, eşlerin ciddi hayal kırıklıkları yaşamalarına, evliliklerinde sorunlar yaşamalarına ve hatta çıkmaza girmelerine neden olabilmektedir. Bunlardan bazıları ise şöyledir;

‘Eşim en yakın dostumdur’ düşüncesi: Bireyin hayatında eş ve arkadaş çok önemli kişilerdir. Bir bireyin eşine arkadaş rolünü de yüklemesi oldukça yanlıştır, çünkü her iki ilişki türünün de o kişi için farklı getirileri vardır.

‘Evlilikte yarı yarıya paylaşım gerekir’ düşüncesi: Bu düşünce, ilişkiler içinde bireyler için gerekli ve kaçınılmazdır. Ancak, paylaşım düşüncesi bir orana sabit kılınamaz. Hayatta karşılaşılacak olan durum ve imkanlar gözönünde bulundurularak, kimi zaman birinin diğerine oranla daha fazla sorumluluk üstlenmesi gerekebilir. Paylaşım konusu, uzun bir zaman dilimi için düşünülmelidir. ‘Çocuk sahibi olmaksızın bir evlilik olamaz’ düşüncesi: Eşler için çocuk sahibi olmak evliliğin en önemli amaçlarından biridir. Bu sayede çiftler birbirlerine daha çok yakınlaşacaklarını, aralarındaki sorunları daha kolay çözebileceklerini düşünürler. Bu düşünceler çocuk sahibi olma kararını çok ciddi bir şekilde etkiler. Ancak zaten başarısız bir ilişkide çocuk sahibi olmak her zaman çözüm olamayacağı gibi kişiler arasında başka sorunların da yaşanmasına neden olabilmektedir. ‘Eşime şimdiye dek yaşadığım her şeyi anlatmalıyım’ düşüncesi: Evlilik kararı almak üzere olan çiftlerin birbirlerini tanımaya çalışmaları çok normaldir. Ancak o zamana dek yaşadıkları olayları ve tecrübeleri birbirlerine aktarırlarken de dikkatli olunmalıdır. Çiftler ilişkilerinin nasıl etkileneceğini tahmin edemedikleri konularda konuşacakları zaman aile terapistlerinden destek alabilirler.

Sosyo-Ekonomik Düzeylerin Birbirine Yakın Olması: Aynı sosyo-ekonomik çevrelerden gelen kişilerin yaptıkları evliliklerin başarı oranlarının yüksek olduğu bilinen bir gerçektir.

Enerji Düzeylerinin Benzerliği: Kişilerin enerji düzeylerinin birbirine yakın olması evlilikte ulaşılan doyumu doğru oranda etkilemektedir.

Hayata Bakış Açılarının Benzerliği: Eşlerin hayatın hızına ayak uydurabilme, değişime ve değişikliğe olan ihtiyaç veya durağanlığı sevme gibi konularda birbirlerine benzemeleri, evlilikteki uyumu da artırmaktadır.

Evlilikte Danışmanlık

Neden evlenmek istiyorum?: Bu soruya verilecek cevap çok önemlidir. Kişinin gerçekten sevdiği insanla birlikte yaşama isteğiyle bir evlilik kararı alıyor olması gerekmektedir.

Neden ‘onunla’ evlenmek istiyorum?: Çiftlerin birbirlerini yeterince tanıdığını, hayata karşı benzer bakış açılarına sahip olduğunu, bir ömür boyu birlikte yaşamak istediklerini düşünmeleri onların alacakları evlilik kararında doğru yolda ilerlediklerinin bir göstergesidir.

Hayata nasıl bakıyoruz?: Eşlerin hayata benzer pencerelerden bakmaları onların evlilik hayatlarını doğrudan etkileyecektir. Olayları, insanları ve genel anlamıyla hayatı birbirine yakın tarzda değerlendirebilen ve benzer tepkileri veren eşlerin evlilikleri çok daha sağlam adımlarla ilerlemektedir.

Nasıl bir eş istiyorum?: Kişi, nasıl bir eş istediğini, nasıl biriyle hayatını birleştirmek istediğini iyi tahlil etmelidir. Geleneksel, modern, farklı düşünen, koruyucu biri mi olacağını iyi düşünmelidir. Ancak bunun için de,eşler flört ve nişanlılık dönemlerinde kendilerini oldukları gibi yansıtmalıdırlar. Olumsuz yönlerini karşı taraftan gizleyip,olumlu yönlerini ön plana çıkarmamalıdırlar. Aksi taktirde,verilecek evlilik kararındaki etkenleri yanıltmış olurlar. Dolayısıyla kişi hayal ettiği ve istediği eş modelinden çok daha farklı biriyle karşılaşabilir ve verilen yanlış kararlar işleri çıkmaza sokabilir.

Evlilik Öncesi

Bir evlilikte eşleri etkileyen pek çok psikolojik sebepler vardır. Bu nedenle çiftlerin evlilik kararını almadan önce birbirlerini yeterince tanımaları ve evlilik sorumluluğunu alıp alamayacaklarını iyice düşünmeleri gerekmektedir. Özellikle toplumumuzda, erkeklerin sorumluluk alma konusundaki istek ve kararlılıklarını pek çok kere gözden geçirmeleri tavsiye edilmektedir. Evlenmeden önce dikkat edilmesi ve değerlendirilmesi gereken bazı kriterler vardır. Evlenmeden önce eşlerin birbirleri hakkında kişilik özelliklerini, evliliğe ve hayata bakış açısını, kendisine her konuda destek olup olamayacağını, mesleği ve gelir düzeyini, sağlık durumunu, çocuk sahibi olmak isteyip istemediğini, cinselliğe bakış açısını, her iki tarafın ailesiyle olan ilişkilerini, psikolojik bir sorununun olup olmadığını bilmeleri gerekmektedir. Bu kriterler ve daha pek çok konu çiftler arasında tartışılmalıdır. Evlilik öncesi depresyonu bilinen bir gerçektir. Evlilik sorumluluk gerektirmektedir ve eğer kişi bu sorumlulukları üstlenemeyeceğini düşünüyorsa biraz daha beklemekte fayda vardır. Karşılıklı sevgi ve anlayışın var olmadığı evliliklerde bu sorumluluklar kişilerin özgürlüklerinin elinden alınması gibi algılanabilir. Bu nedenle evlilik kararı üzerine iyi düşünülmeli, sevgi ve anlayışın hakim olduğu ilişkiler geliştirilmelidir.

Evlilik öncesinde bahsedilen bu kriterler dikkatle ele alınmalıdır. Gerekli hallerde evlilik-ilişki danışmanlarından destek istenebilir. Objektif ve uzman birinin rehberliğinde, kişilerin evliliğe hazır olup olmadıkları, birbirleri ile uyumu, hayata bakış açıları ve evlilikten beklentileri masaya yatırılır. Yapılan bu görüşmeler kişilerin verecekleri kararda belirleyici ve yol gösterici bir kaynak olabilir.

Doğru Eş Seçimi

Bir kişinin evlilik kararı almasında o zamana kadar edindiği hayat tecrübesi ve kişilik özellikleri çok önemlidir. Bu etkenleri gözönünde bulundurarak geliştirilmiş bazı kuramlar vardır;

Bütünleyici Gereksinimler Kuramı Bu kurama göre, evlilik kararı alacak olan kişi, kendi kişiliğinde eksik olan özelliklerini eşinden tamamlamasını beklemektedir. Örneğin, ilgi ve şefkate ihtiyaç duyan biri, şefkat dolu ve kendisine çok ilgi gösteren birini eş olarak seçebilmektedir.

Uyarıcı – Değer – Rol Kuramı: Bu kuramın birinci aşaması bireyin karşısına çıkan kişinin kişilik özelliklerinden etkilenmesidir. Uyarıcı aşama denilen bu aşamada kişiler ilişkilerinin değerlendirmesini yaparlar. İlişki kendileri için önemli bulunursa ikinci aşama olan değer aşamasına geçilir. Kişiler fiziksel, zihinsel ve sosyal olarak ortak değerlere sahip olduklarını düşünüyorlarsa son aşama olan rol aşamasına ulaşırlar. Bu aşamada, kişiler birbirlerini hayatta üstlenecekleri roller (eş, ebeveyn gibi) içindeki davranış biçimlerini kestirmeye çalışırlar. Bu aşamanın ardından ise evlilik kararına yönelik girişimler hayata geçer. Doğru eş seçimi için karşı taraftan beklentilerinizi net olarak düşünmeli ve doğru karar almak için adımlarınızı atmalısınız.

İlişki Danışmanlığı

Ülkemizdeki evliliklerin büyük bölümü ailelerin tutumları yüzünden bitmektedir. Ayrıca, ekonomik sıkıntılar, alkol ve madde bağımlılığı, şiddet, cinsel sorunlar, kişilik ve beklentilerin farklılığı gibi nedenler de evlilikleri sona erdirmektedir. Bu nedenlerin temelinde ise genellikle iletişimsizlik karşımıza çıkmaktadır. Eşler birbirlerine ihtiyaçları olduğu zamanlarda birlikte olamadıklarında evlilikleri çıkmaza girmektedir.

Evliliklerde birçok etken o evliliğin geleceğini etkiler. Yaşadığımız toplumda ailelerin evlilikler üzerindeki yoğun etkisini gözönünde bulundurursak, çiftlerin ekstra sorumluluklar üstlenmesi gerektiğinin de farkına varılabilir. Özellikle erkeklerin bu konudaki isteksizlikleri ve yetersizlikleri, evliliği kadınlar için daha da zor hale getirebilmektedir.

Evlilik bir anlamda sorumluluk almak demektir erken yaşta evlilik kararı alan çiftler özellikle bu sorumluluğu kaldırabileceklerinden emin olmaları gerekmektedir. Bu nedenle eşlerin belli bir yaşa gelmiş olmaları ve alınacak bu sorumlulukları kolaylıkla üstlenebilmeleri gerekmektedir. Erkekler için 29-30, kadınlar için ise 25-26’lı yaşlar uygun zamanlar olarak görülmektedir. Kişinin karakterinin oturmuş olması, hayattan ne istediğini bilmesi ve olgunlaşması açısından bu yaşlarda yapılan evliliklerin daha sağlıklı yürütüldüğü kanaati doğmuştur.

Farklı başlıklar altında toplanan bu bilgiler ışığında, kişi kendisini ve evlenmek istediği kişiyi iyi değerlendirmelidir. Her şeyden önce evlilik kararına bir duygu yoğunluğuyla değil, mantık çerçevesinden bakmak fayda sağlayacaktır. Kişiler yapmayı planladıkları evlilikle ilgili şüpheler taşıyorlarsa evlilik kararı öncesinde bir aile danışmanından destek istemeleri oldukça doğru bir karar olacaktır.

Evliliklerde Yaş Farkı

Günümüz toplumlarında, eş seçimi konusunda kadınların ve erkeklerin geliştirmiş oldukları farklı standartlar gözlenmektedir. Kadınlar için kendisinden yaşça büyük, ekonomik ve eğitim seviyesi olarak daha üstün bir erkekle; erkekler için ise kendisinden yaşça daha küçük, ekonomik ve eğitim seviyesi olarak daha düşük olan bir kadınla evlenmesi normal karşılanmaktadır. Ancak bu anlayış özellikle kadınlar için değişmeye başlamıştır. Artık kadınlar da yaş, eğitim ve gelir seviyesi olarak kendileriyle aynı seviyede olan erkekleri tercih etmektedirler. Kadınların kendilerinden on yaş ve üstü olan erkeklerle evlenme oranları hızla düşmektedir.

Evlilikte yaş farkı için büyük yaş aralarından yaşları 50-70 arasında değişen erkeklerin büyük çoğunluğu, evlilik için kendilerinden en az 5-10 yaş küçük kadınları tercih ettikleri gözlenmektedir. Buna karşılık aynı yaş gurubundaki kadınlar için ise kendi yaşıtlarındaki erkeklerle evlenmek istedikleri saptanmıştır.

Bir ilişkiyi değerlendirmeden önce bireyi değerlendirmek gerekir. Bir birey öncelikle kendini iyi tanımalı, hayata dair isteklerini, hayallerini ve beklentilerini iyi bilmelidir. Böylelikle, karşısındaki insandan beklentilerini de daha rahat ifade etme imkanı bulur. Birey, karşısındakinden çok fazla şey beklerse, o kişiye ve yaşanacak ilişkiye de o kadar çok yük yüklemiş olur. Gerçekleştirilemeyen hayaller ve karşılanamayan beklentiler ise zaman içinde yaşanan ilişkiye zarar vermeye başlar. Mutsuz çiftlerin yaptığı en büyük yanlışlardan biri, birbirlerini değiştirme çabasıdır. Böyle durumlarda kimsenin kazanabileceği bir şey yoktur. Ortaya çıkan şey ise sadece bir güç savaşıdır ve mutsuzluktan başka bir şey getirmez.

İlişkileri flört, nişanlılık ve evlilik süreçlerine ayırabiliriz. Her bir sürecin kendine has özellikleri vardır. Flört döneminde çiftler birbirlerini herhangi bir baskı olmaksızın, özgürce tanıma imkanı bulurlar. Nişanlılık döneminin ise diğer dönemlere göre daha zor ve sancılı geçtiği belirlenmiştir.

Evlilikte Çatışma

Çatışmalara yol açan birçok durum söz konusudur; iletişim problemleri, evlilik dışı ilişkilerin varlığı, kültürel farklılıklar, eşlerin evlilikten beklentilerinin farklı olması, cinsel sorunlar, maddi konular, eşlerin aileleriyle ilgili yaşanan problemler, alkol ve kumar gibi alışkanlıkların varlığı bunlardan bazılarıdır.

Evliliğin sağlıklı bir şekilde devam etmesi, çiftlerin yaşadıkları çatışmaları nasıl çözdüğüne bağlıdır. Çatışmalarını sağlıklı bir şekilde çözen çiftler, evliliklerinden doyum alabilirler ve evliliklerinde mutludurlar. Hatta çatışmadan dolayı evlilikleri tehlikeye girmek yerine ilişkileri daha da güçlenir. Sağlıklı evliliklerde bir miktar çatışma olması gayet normaldir.

Eğer bir evlilikte hiç çatışma yoksa, bu o evliliğin tehlikede olduğunu gösterebilmektedir. Eşler o kadar çok birbirlerine ilgilerini kaybetmişlerdir ki, artık çatışma dahi yaşamaz olmuşlardır.

Çiftler, çatışmaları yönetme konusunda gerekli becerileri edindikleri takdirde, yaşanan çatışmalar artık evliliği sarsamaz. Önemli olan sorunların göz ardı edilmemesidir. Yaşanan sorunlar göz ardı edildiği takdirde, ileride daha ciddi sorunlar ortaya çıkmaktadır.

Eşleri birbirleri ile akraba yapan, sonsuza dek birbirlerinin genlerinde yaşamalarını sağlayan tek şey çocuk sahibi olmaktır. Çocuk sahibi olmak aynı zamanda geri dönülmezlik duygusunu beraberinde getirir, bu durumda eşlerde kaçıp kurtulma isteği ortaya çıkar. İsteyerek çocuk sahibi olan kişilerde de durum değişmez. Hareket kabiliyetlerinin kısıtlanması, özgürlüklerin kaybı, tüm çiftleri derinden yaralar. Evli çiftler bu noktada bir kadın ve bir erkek olmaktan, anne ve baba olma noktasına ulaşabilirlerse, bu krizi atlatabilirler. Benzer krizler çocukla ilgili ortak kararlar verme noktasında da kendini gösterir. Aslında genellikle eve gelen o minik birey ev içindeki coşkuyu artırır, hatta çoğu zaman eşler arası iletişimi güçlendirir. Ancak zaman zaman ebeveynlerin yanlış tutumlarından dolayı sorunlar ortaya çıkabilir! Peki niçin? Ev içinde rollerin sağlıklı bir biçimde belirlenmemiş olması bu durumun en önemli nedenidir. Bireylerin anne – baba olduktan sonra eş olma rollerini unutmaları ve önceliği her zaman çocuğa vermeleri ile diğer eş ihmal edilebilmektedir. Bu durumda eşler, ebeveyn olmadan önceki ortamı arar ve eşi ile eski yakınlığını özler. Çocuğun kendisine olan ilgiyi azalttığını düşünür. Çocuk bahane edilerek eşin bazı isteklerine cevap verilmemesi, eşe zaman ayırma gayretinin gösterilmemesi, ev içinde eşlerin birbirlerine sürekli, “annecim, annemiz, babacım, babamız” ifadeleriyle seslenmeleri yapılan diğer yanlış davranışlardır. Ayrıca, çocuk bakımı ile ilgili sorumlulukların paylaşımının iyi düzenlenmemesi tartışmalara yol açabilmektedir.

Evlilikte Yaşanan Sorunlar

Evlilik insanların yaşamındaki birçok şeyi değiştirir. Evlendikten sonra kişilerin tercihleri, hayata bakış açıları ve davranışları değişebilir ancak bu değişim olumsuz bir değişim olmak zorunda değil, aksine, bir başkasıyla bir arada yaşamayı öğrenmek bireye birçok olumlu özellikler katar. Bunların yanı sıra kişilerin evliliğe tepki göstermeleri kaçınılmazdır. Çünkü evlilik insanın kendisine ait dünyasını bir başkasıyla paylaşmasıdır. ‘İyi’siyle, ‘kötü’süyle paylaşmak. Evlenmeden önce kendi işini, kariyerini, beklentilerini, planlarını ve sorunlarını düşünmesi yeterliyken, evlendikten sonra bireyin benzer şeyleri eşi için de düşünmesi gerekir. Evlenmek dünyadaki diğer tüm ilişki seçeneklerini yani tüm kadınları / erkekleri feda etmektir. Bunları kabullenmek ve ‘evli’ olduğu fikrine alışmak bireye zor gelebilir. Sonuçta evlendikten sonra eşlerin ve aralarındaki ilişki biçiminin değişmesi çok doğaldır. Genç eşler, evlendikleri kişinin bir ‘yabancı’ olduğunu anladıklarında karar verme zamanıdır, ya paniğe kapılıp, her şeyden vazgeçerler, ya da büyür ve evliliklerine sahip çıkarlar. Evlilik, bir evcilik oyunu değildir. İki gencin birbirinden hoşlanıp evlenmeye karar vermesi de onları pespembe bir geleceğin beklediği anlamına gelmez. Eskilerin ‘nikahta keramet vardır’ sözüyle de bir yere varılamayacağı kesin. Görücü usulüyle birbirlerini tanımadan evlenen kişilerin ortak bir yaşama alışmaları elbette daha uzun zaman alır. Evliliğin sadece duygularla yürümeyeceğini kabul etmek gerek. Evlilikle devam edecek kadar ciddi olan ilişkilerde bireyler, öncelikle aralarında sosyo-kültürel farklılık olup olmadığına dikkat etmeliler. İçinde yetiştikleri aile ortamları birbirinden çok farklı olmamalı. İlk aylar geçtikten sonra, eşler birbirlerinden çok farklı ortamlarda yetişmiş olduklarını anlayıp, diğerinin farklı yanlarını kendi doğru bildikleri ile değiştirme çabasına girişirse sonuç hiç de iyi olmaz. Bazı evliliklerde kadın, erkeğe kendi zevklerini, isteklerini kabul ettirmek için çaba harcar, erkek de kendi isteklerinin yapılması için direnir. İki taraf da kendini haklı çıkarma telaşına düşer. Bu durumda, eşlerin birbirlerinin içinde yetiştiği çevreyi tanımaya ve anlamaya çalışması ve onun farklılıklarına saygılı davranmayı öğrenmesi gerekir ancak bunu başarmak söylendiği kadar kolay değildir.

Eskilerin eş seçiminde, aile yapısını, yaşam koşullarını büyük bir titizlikle incelemeleri boşuna değildir. Günümüzde evliliklerin kısa ömürlü olmasında, eşlerin farklı kültürel çevrelerden ve aile ortamından gelmeleri önemli ölçüde rol oynamaktadır. Evliliğin ilk dönemleri zor geçebilir.

Evliliğin sadece duygularla yürümeyeceğini kabul etmek gerek. Evlilikle devam edecek kadar ciddi olan ilişkilerde bireyler, öncelikle aralarında sosyo-kültürel farklılık olup olmadığına dikkat etmeliler. İçinde yetiştikleri aile ortamları birbirinden çok farklı olmamalı. İlk aylar geçtikten sonra, eşler birbirlerinden çok farklı ortamlarda yetişmiş olduklarını anlayıp, diğerinin farklı yanlarını kendi doğru bildikleri ile değiştirme çabasına girişirse sonuç hiç de iyi olmaz. Bazı evliliklerde kadın, erkeğe kendi zevklerini, isteklerini kabul ettirmek için çaba harcar, erkek de kendi isteklerinin yapılması için direnir. İki taraf da kendini haklı çıkarma telaşına düşer. Bu durumda, eşlerin birbirlerinin içinde yetiştiği çevreyi tanımaya ve anlamaya çalışması ve onun farklılıklarına saygılı davranmayı öğrenmesi gerekir ancak bunu başarmak söylendiği kadar kolay değildir.

Eskilerin eş seçiminde, aile yapısını, yaşam koşullarını büyük bir titizlikle incelemeleri boşuna değildir. Günümüzde evliliklerin kısa ömürlü olmasında, eşlerin farklı kültürel çevrelerden ve aile ortamından gelmeleri önemli ölçüde rol oynamaktadır. Evliliğin ilk dönemleri zor geçebilir.

Evlilik Terapisti Nedir?

Evlilik problemleri için etkili tedavi yöntemleri vardır. İlişkileri üzerinde çalışmaya karar verip yeterli çaba gösterildiği takdirde çiftler evliliklerini yeniden tatminkar hale getirebilir. Kimse evliliğe mükemmel bir eş olarak başlamaz. Evlilik; kendini anlamak, eşini anlamak, tartışmayı bilmek (iyi kavga etmek), problem çözmek ve farklılıkları kabul edebilmek gibi bazı beceriler gerektirir. Bazen yetiştiğimiz ailedeki etkili olmayan, olumsuz davranış kalıpları ilişkiye taşınabilir, kimi zaman da yaşamın normal güçlükleri mutlu bir evlilik sürdürmeyi zorlaştırabilir. Evlilik terapisinde yapılan bir anlamda iletişim kurmayı öğrenmektir. Problem çözme ve çok fazla incitmeden nasıl kavga edilebileceğini öğrenme gibi becerileri oluşturmaya, ilişkiyi yeniden kurmaya yardım eder. Evlilik terapisi ile; eşlerin birbirini insan olarak görmeyi öğrenmeleri hedeflenir. Karşısındakinin kişilik özelliklerini anlama ve uzlaştırılabilecek farklılıkları uzlaştırabilmeyi, uzlaştırılamayacak yanlarını ise kabul edebilmeyi öğrenmeleri  sağlanmaya çalışılır. Eşler arasında süregelen sorun alanları, tartışmaların yoğunlaştığı belli başlı konular olabilir. Evlilik terapisinde amaç; eşlerin bu konuları konuşabilir hale gelmesi ve çözüm bulmalarına yardımcı olmaktır.

Eş Terapisinin Karşılaştığı En Yaygın Problem Aldatılma

Evlilik yaşantısında çocuk kaybından sonra en stresli yaşam olayı olarak belirlenen aldatmanın yıkıcı etkisi sadece eşlerden birinin evlilik dışı cinsel ilişki yaşaması yüzünden değil, temelde yalan ve gizlilik yüzünden olduğu görülmektedir. Yalan ve yalanı gizlemek ‘eşi atlatmak için girilen kasıtlı bir çaba harcamak’ yıkıcı oluyor. Evlilik krizi nedeniyle psikolojik yardım için başvuran eşlerin uyumlarını  etkileyen sorunların saptanarak, terapi sürecinde bu sorunlar üzerinde durulması  önemlidir. Eşler arasındaki etkileşimin ve uyumun artması  evlilik doyumunu da arttıracaktır. Ülkemizde eşler arasındaki uyumu değerlendiren, geçerlik ve güvenirliği yapılmış  ölçekler olmasına rağmen bu konuda kültürümüze özgü ölçeklerin geliştirilerek değerlendirilmesi gerekmektedir. Aynı  zamanda eşler arasındaki uyuma ilişkin çalışmalar incelenirken, uyum, doyum, çatışma gibi kavramların tanımlanan ölçekler bağlamında değiştiği için bu kavramlarını doğru değerlendirilmesi önemlidir. Bu konuda daha aydınlatıcı  bilgi için kültürümüze uygun geliştirilmiş  ölçekler ile çok sayıda araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.

Uzm Dr Zeynep Pınar

http://www.zeyneppinar.com

http://www.zeyneppinar.com/es-terapisi-3/ ‘den alıntıdır.

 

Bulimia Nervoza

http://www.zeyneppinar.com/bulumia-nervoza/ ‘dan alıntıdır.

Yeme bozuklukları:

Dönemler halinde aşırı yer, sonra kusar, laksatif yada purgatif kullanılır. (Gaita ve idrarın geçiş hızını arttıracak  ilaç) Bu kişilere öncelikle karbonhidrat emilminin daha ağızda  başladığını söyleyerek, tüm yediklerini asla kusamııyacağını belirterek bilişsel terapiye başlanmalıdır. Böylece stratejisinin işe yaramadığını öğretiriz. Hem mükemmelliyetçi hemde dikotom düşünce yapısına sahiptirler. Hem zayıf olmak hemde çok yemek isterler. Beden görünümü ile benlik saygılarını eşitlemişlerdir. Bedensel görünümüne abartılı bir ilgi vardır “zayıf olursam onaylanırım”

Bu kişilere yeme günlüğü tutmaları öneririz. Sorun çözme eğitimi verilir. Motivasyonu arttırma çalışmaları yapılır. Sosyal beceri arttırma eğitimi, “yersem iyi hissederim” miti üzerinde müzakere edilmeli. Vücut kitle indexi hususunda bilgilendirme yapılmalı. Endocrin yapının (insülin ve glukagon hormonları) yeme üzerinde ki etkilerinden bahsetmeliyiz. Tabakta yiyecek bırakma oranı giderek arttırılmalı tabağın çeyreği bırakılmalı. Tehlikeli yiyecekler eve alınmamalı. Alışveriş planlı ve tokken yapılmalı. Aile iş birliği sağlanmalı. Laksatif purgatiflerin yaptığı mineral ve vitamin kaybı hakkında bilgilenmeliler. Aile ilişkileri üzerinde çalışmalıyız.

“Yemezsem mutlu olamam” miti ile çalışmalıyız. “Su içsem yarıyor” miti ve abartması ile çalışmalıyız. Bilişsel hatalar (abartma,genelleştirme,ya hep ya hiç) üzerinde çalışmalıyız. Stresle baş etme yöntemlerini öğretmeliyiz. “Kendini değersiz hissetmek” kök inancına sahip, bireylerde “zayıf olmazsam beğenilmem” otomatik düşünceleri çalışır.

ANOREXİA NERVOSA

Aneroksiya nervosa da, beden kitle indexi anormal düşük olmasına rağmen “şişmanım” der ve aşırı diyet, egzersiz yapar. Kilosu azaldıkça bilişsel süreçleri zayıflar iç görüsü  azalır. Ne kadar zayıf olursa olsun bir deri bir kemik olsada ‘şimanım’ der. Kilo azaldıkça içe kapanma artar. Tedaviye yakınları getirmezse kendisi gelmez. Kilo arttıkça sosyalleşme artar. Birinci hedef kiloyu yükselterek, bilişsel sürecin sağlıklı çalışmasını sağlamalıyız. Ne zaman başladı, nasıl başladı, güvenli yiyecekler nedir öğrenmeliyiz. Değişmek için sebepler müzakere edilir

  • Açlık belirtilerinizden kurtulacaksın
  • “Hayatında yemek harici pek bir şey yok. Hayatın yeniliklerine açık olmalısın” müzakere edilecek.
  • Mükemmelliyetçi, hırslı, zeki bu kişilere “ölürsün yemezsen” demek pek uygun olmaz.
  • Yemek düşünmeyip zihnini özgür bırakmanın keyfi öğretilir.

Açlıktan üşüme hissi, uykuya dalamama, bitkin hissetmeden kurtulamayacağı hatırlatılır. Çok fazla tartılmamalı, haftada bir seansta, terapistle tartılmalıdır. Diyetisyene yollamak yanlış,

Uzm Dr Zeynep Pınar

www.zeyneppinar.com

0212 215 6262

sevgi eksikliği sosyal fobi

SEVGİ EKSİKLİĞİNE PSİKİYATRİK BAKIŞ

http://www.zeyneppinar.com/sevgi-eksikligi/  ‘dan alıntıdır.

Duygu odaklı yaklaşım:

“Sevgi Eksikliği, insanın canını acıtan da bu işte; gözünüzden sakındığınız, sevginizle pamuklara sardığınız ağzından çıkan bir kelama, bir tebessüme gözlerinizi mutlulukla doldurduğunuz kişi… Gün gelir sizin kirpiklerinizi sırılsıklam, kalbinizi param parça eder… O ki, öyle bir acıdır ki,  resmen yanar içiniz. Sanki dikenli teli yüreğinize sarmışlar da size zorla nefes aldırıyorlar gibi…”

Düşünce odaklı yaklaşım:

Evet… Hayatımızdan pek çok insan gelir ve geçer… Yaşam ve ben değerliyim… Bence kendimi üzmek pek iyi fikir değil… Hem iyi biri değilmiş zaten… Ben onu hayatımda hiç yaşamamış gibi sayıyorum… Evet evet…

Problem odaklı yaklaşım:

“Biliyorum… Sevdiğim kişiye bağlanan bir yapım var… Ama sevmek de bu değil mi zaten… Ben ona alıştım aslında… Çok yakın hissettim kendime… Çok merhametli ve sevgi dolu biri gibi duruyordu… Bilmiyorum belki de öyle göründü… Ben hep yanımda olsun istedim… Kimseyle paylaşmak istemedim… Bende de hatalar var… Ama o da çok kırdı beni… Kendimi değersiz hissettim…
Oysa o benim için çok değerliydi ve bunu bir ona hissettirirdim… Bir kere olsun içten bir kelamı yoktu… Hep benden uzaklaşırdı… Ben bunu fark edemedim… Ya da farkettim ama konduramadım,
her neyse… Eskiden o yoktu… Ben yaşıyordum… Varlığı renk kattı hayatıma, pembeydi… Şimdi o rengi silmeliyim… Çok koyu boyadım… Fazla pembeydi, gerçek dışı olmaya başladı… Başka renkler de var hayatta… Silgim büyük değil çünkü kocaman yanlışlarım yok sadece… Doğru sandığım kişiye güvensiz bağlandım… Çözebilirim ipi… Benim elimde her şey… Mantık en güzel renk”

Duygusal travmaya maruz kaldığımız zaman bu düşünceler döner durur aklımızda… Yukarıda çok sevdiği bir kişiden sevgi beklentisini negatif geri bildirim ile alan birinin, o kişiyi ve hayatını sorgulama yaklaşımlarına bazı örnekleri görebilirsiniz.

Son söz: Duygularla kilometre hızıyla koşarken, akıl metre ile ilerler.

Kendiniz, nesliniz, aileniz, ekonominiz, değerleriniz için karar verirken aklınızı dinlerseniz pişman olma oranınız azalır.

 

http://www.zeyneppinar.com

Uzman Dr Zeynep Pınar

 

ERKEKTE CİNSEL YAŞAM VE CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI

http://www.zeyneppinar.com/erkekte-cinsel-yasam-ve-cinsel-islev-bozukluklari/ ‘dan alıntıdır.

Cinsel sorunlar cinsel aktivite aşamalarından herhangi birinde görülebilir.

Cinsel birleşmeyi acı verici ya da rahatsız edici buluyorsanız, partneriniz sabırlı ve sevgi dolu olduğu halde cinsel olarak uyarılmıyorsanız ya da orgazm olamıyorsanız, bir cinsel işlev bozukluğunuz olabilir.

 Cinsel bozukluklar kişinin ilk cinsel ilişkisinden itibaren ortaya çıkabileceği gibi, cinsel yaşamında bir sorun yokken sonradan da ortaya çıkabilir.

Cinsel işlev bozukluğu her iki cinsiyete de az rastlanır bir durum değildir. Profesyonel yardım almaktan utanmayın ve sıkılmayın.

Araştırmalar erkeklerin yaklaşık %40’ının yaşamları boyunca en az bir cinsel işlev bozukluğu yaşadığını göstermektedir.

1-      Azalmış Cinsel İstek Bozukluğu

2-      Cinsel Tiksinti Bozukluğu

3-      Sertleşme Bozukluğu

4-      Erken Boşalma

5-      Geç Boşalma

6-      Ağrılı Boşalma

Azalmış Cinsel İstek Bozukluğu

Sürekli olarak kişinin cinsel fantezilerinin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin azalmış olması ya da hiç olmamasıdır.

Cinsel istek azlığı erkeklerin %20’sinde görülmektedir.

Cinsel Tiksinti Bozukluğu

Kişinin cinsel ilişki kurmaktan tiksinti duyması ya da kaçınması olarak kendini gösterir.

Sertleşme Bozukluğu

Sürekli olarak ya da yineleyici biçimde yeterli sertleşme sağlayamama ya da cinsel ilişki bitene kadar sertleşmeyi sürdürememektir. Farklı derecelerde ve biçimlerde olabilir.

Erkeklerin %10-20’sinde görülebilmektedir ve bu oran 60 yaşın üzerinde artış göstermektedir.

Erken Boşalma Sürekli olarak cinsel birleşme öncesinde ya da birleşmeden hemen sonra ve kişinin kendi istediği süreden daha önce boşalmanın gerçekleşmesidir. Erken Boşalma tanısının konmasında önemli olan faktör boşalma süresi değil, kişinin kendi isteği ve kontrolü dışında boşalmanın gerçekleşiyor olmasıdır.

Görülme sıklığı %20 – 30 arasındadır.

 Geç Boşalma

Boşalmanın hiç olmaması, kısmen olması ya da boşalmanın oluşması için oldukça uzun süren bir uyarılmaya ihtiyaç duyulması şeklinde görülebilir.

Görülme sıklığı %5’in altındadır.

Ağrılı Boşalma

Cinsel organlarda, cinsel ilişki sırasında yineleyici biçimde ya da sürekli olarak ağrı olmasıdır.

ERKEKLERDE CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ NELERDİR?

 Cinsel sorunların nedenleri biyolojik ya da psikolojik olabilir.

Biyolojik Nedenler:

1-      Bazı bedensel hastalıklar cinsel işlevleri olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

2-      Bazı ilaçların sürekli kullanımı cinsel işlevleri olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

Psikolojik Nedenler:

 1-      Yetersiz, yanlış cinsel bilgiler

2-      Yetiştirilme koşulları

3-      Gerçekdışı beklentiler

4-      Katı dini ve ahlaki inançlar

5-      Cinsel travmalar

6-      Evlilik çatışmaları

7-      Yakınlık sorunları

8-      Stres ve üzüntülü yaşam olayları

9-      Performans anksiyetesi

10-  Tecrübesizlik

11-  Kısıtlı önsevişme

12-  Psikiyatrik rahatsızlıklar

13-  Eşte cinsel işlev bozukluğunun olması

CİNSEL SORUNLARIN TEDAVİSİ

 Cinsel İşlev Bozukluklarının tedavisinde değerlendirme ve sorunun nedenlerinin net bir şekilde ortaya konması birincil önemdedir. Standart bir tedavi uygulamasından ziyade, her kişinin ve çiftin özgül özelliklerinin tanınıp derinlemesine anlaşılması ve nedenlere yönelik çözümlerin ortaya konması gerekmektedir. Biz cinsel tedavi yöntemlerinden yararlanarak çok yönlü bir yaklaşım içinde genel psikopatoloj ilkelerini cinsel alanda kullanmaktayız. Hastanın değerlendirilmesine göre sıklıkla cinsel sorun grup terapileri, bireysel, çift ve evlilik terapileri uygulanmaktadır.

Unutulmamalıdır ki çiftler arasındaki sevgi ilişkisinin varlığı tedaviye şans veren en önemli özelliktir.

 Tedavi sürecinde cinselliğe ilişkin yanlış bilgilenme ve inanışların düzeltilmesi, çiftin cinsel iletişimlerinin arttırılması ve soruna yol açan temel etkenlerin bulunup kaldırılması ya da çözümlenmesi hedeflenmektedir.

CİNSELLİĞİN TAM GELİŞİMİ BİREYSEL, KİŞİLERARASI VE TOPLUMSAL MUTLULUK İÇİN TEMEL GEREKLERDEN BİRİDİR.

Uzm Dr Zeynep Pınar

http://www.zeyneppinar.com

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

Yukarı ↑