Ara

Ay

Mart 2016

YOKSA SİZ ÖFKE İLE SİNDİRİLENLERDEN MİSİNİZ?

Yaşamdan örnek:

“O “pabuç ağzını açmasın” diye, yapacağım işleri akşamdan sabaha, sabahtan akşama planlardım. Bıktırıcı bir azarlaması ve sirke satan yüzü vardı. Benim sabah başladığım işime, akşamdan içtiği alkolün tesirinden ayıldığı zaman, öğleyin gelirdi. Eli yüzü şiş olduğu gibi, beyni de şiş olmalıydı. Empatisiz korkunç bakışları ile eksik kusur arayarak devamlı insan ezmek onu besliyor olmalıydı. Öğleyin başlayan mesaisine gece yarılarına kadar uzatabiliyordu. Peş peşe içtiği kahvelerle ayılttığı beynini, gecenin ikinci yarısı peşpeşe yuvarladığı alkolle uyuşturup uyuyabilen bir zavallıydı aslında.. Akşamüzeri saat 17 civarında aklı başına geliyor. Yüz kasları gevşeyip gülümseyebiliyordu. Bu sert kabuğun altında “insan”olabileceğini farzediyordum. Küçükken beni çok kez döven annemin sadece ellerine ve önceden duygularını kestirebilmek için yüzüne yani gözlerine ve ağız köşelerine bakıp, kendimi koruma pozisyonu almaya çalışırdım. Aynı şeyi ona da yapıyordum. Öfkeli ve canı acıtılmış gibi görünen patronu anlamaya çalışır. Ona, bana maaş verip çocuklarımı okutmama imkan tanıdığı için sonsuz şükran duyar, onu bir özürlü gibi affeder, işime bakardım. Sonuçta mutsuz, öfkeli ve hırsını benden alıp beni döven annem sayesinde “mükemmelliyetçi” olduğum için, açlıktan ölmeyince yemeyen,  yorgunluktan devrilmeden uyumayan bendeniz “üretmeye” programlıydım.

Patrona pasifagresif direniş sergileyip devamlı boş oturup, 9 ay sonra kendini kovduran müdürden, sonra işe başladığımda, zekası düşük sekreter bile benim iş verimliliğini fark etmişti. Ben işimi ibadet eder gibi yaparak patronun beni tanıyıp kabul etmesini ve anlattığı eski çalışan nankörlüğü yaralarından kurtulacağı günleri bekliyorum. Sonuçta beni bu hayatta bedensel psikolojik  en çok hırpalayan annem, beni adam edip, var etmişti. “Çalıştığın banaysa, öğrendiğin kendine” deyip beni sonuna kadar annem kullandığı gibi, bu patronda aklınca kullanıyordu ve çok kar ediyordu. Öfke ve saygısızlıkta herkese eşit mesafede olduğu için kendi yoluma, işime, öğrenmeme bakıp onun beslediği öfkemi enerjiye çevirip kendime iş yeri açma gücü ve enerjisi buldum. Sert kabuğunun altından benim annem gibi bir badem değil, çürük badem çıkmıştı ama canı cehenneme. Onun yanında işe başladığım günlerde o kadar yalnız ve çaresizdim ki, en pahalı okullarda okuyan çocuklarıma yetebilmek için bu patrona susmak zorundaydım zaten. Gözleri kapalı sevip, herşeyimi ve kazancımın kontrolünü bırakıp güvendiğim eşim yanında dolaştırdığı eksik kafalı, seksi şempanzeye aşık olmuştu. Aklı başından gitmiş ve saçlarını boyayan eşim, ne çocuklarını nede beni görüyordu. “

Yazarın notu:

Duyarlı insanların duyguları ile oynayıp, istedikleri gibi hayatını manipüle etmek bu avcıların taktikleri bazen sizi mutlu edip, onore ederek, bazen aferinleyerek, bazen öfkesi ile sindirerek veya bıktırarak, yollarına devam edip, kendilerince kar ediyorlar. Ondan aldığınız öfke, sizin tüm gücünüzü haftanızı mahvederken, o bir saat sonra huzurla hayatına devam ediyor unutmayın. Bu tür insanlar sadece patronunuz yada anneniz olmayabiliyor. Bazen melek zannedip sevdiğiniz kocanız, bazen elinizle büyüttüğünüz çocuğunuz  veya ergeniniz sizi bıktırarak, terbiyeleyip istediği kıvama soktuklarını zannediyorlar. Siz önce “iletişim becerileri ve öfke kontrolünü” öğrenin ve uygulayın. Hiçbir şeyin değiştiremiyorsanız ve onlara mecbursanız; onları “özürlü kabul edin” kendi yolunuza devam edin. Mecbur değilseniz silkeleyip atın, iç enerjinizi tükettiğinize değmezler. Gerçekten özürlüler çünkü prefrontal bölgede bulunduğu belirtilen ayna nöronları çalışmadığı için empati yetenekleri olmadığı gibi çevreye ettikleri kötülükler “bumerang gibi dönüp onları çarptığı için” bedduanızla bile ağzınızı ve ruhunuzu kirletmeyiniz. En değerli benim! Ve  “evvela Allah” deyin…

Psikiyatri Uzmanı Dr. Zeynep Pınar

Moral Psikiyatri Kliniği

BAZI İNSANLAR YILAN GİBİ ÖÇ ALIR

 

Yaşamdan örnek: 70 yaşında kadının anıları:

1940 lı yıllarda Ege’de bir köyde 8 yaşlarında bir çocuktum. Bizim evin yanında diğer amcamın evi, onunda solunda en küçük amcamın evi, bizim evin önünde ise ortanca amcamın evi. Köy meydanının karşısında halamın evi, dereye yakın dayımın ve dedemin evi, köye saçılmış 4-5 teyzemin evi ile köyün neredeyse dörtte birini oluşturuyorduk. Babam herkesin büyüğü, ticaretle uğraşan, devlet erkanı ile görüşen, öfkeli mükemmelliyetçi, kuralcı biri idi. Elini beline bağlamış birini görse düzelttirdi. Tüm kardeşleri onun dediği gibi yaşardı. Evimizin arkasında ki akraba olmayan komşumuzu da bir kez hırpalamıştı, susturmuştu. Ben 10 yaşlarımda iken babam hastalanınca bizim evi taş yağmuruna tuttu. Efelenen hasta babam dışarı çıkınca, tüm aile babamı ayaklarının altına aldı. Hamile olan annem babamı kurtaramayacağını anlayınca, yan evde oturan amcama imdat dese de, amcanın karısı yenge kapıyı kilitlemişti. Sebebi; 6 çocuğu ile amcanın başı belaya girmesin diye. Duvarda ki silahı ile kapı kilidini kıran amca imdada yetişmiş ve ateş edip babamı kurtarmıştı ama karşı taraftan birinin gözü saçma ile kör olmuş ve amcam hapse girmişti. Bu arada annemin karnında ki bebek de düşünce güya eşitlendiler. Aradan geçen 40 yılda bir bir büyükler öldü. Yeni iki nesil büyüdü, silahı eline alan amcamın 6 çocuğu büyüdü okudu, çeşitli mesleklerde başka şehirlere gittiler. Amcam yaşlandı, babam öldü. Silahlı amcamın en küçük kızı, liseyi bitirmiş üniversiteye hazırlanıyordu. Köyün en okumuş, en güzel, (köy muhtarı da olan amcamın) amca kızını isteyen pek çok delikanlı vardı. Köylerde bizim zamanımızda kızlar başlık parası ile evlendirilirdi, delikanlılar için evlenmek pahalı bir işti. “Kız kaçırmak, kaldırmak, kız kapamak” evliliği ucuza getirmekti. Amcamın her pazartesi pazara … gittiğini bile komşu kadın, “bir güzel kumaş aldım göstereyim” yalanı ile amca kızını evine çağırıp, bir oğlanla kapayıp zorla gelin ettirmişti ve çaresiz kız o gün köyden bile kaçıp gitmek zorunda kalmıştı. O kadın, gözüne saçma gelen adamın karısıydı 30-40 sene sonra kocasının öcünü almıştı. Bir başka günahsız kızı harcayarak.

Psikiyatri Uzmanı Dr. Zeynep Pınar

Moral Psikiyatri Kliniği

İNSAN SARRAFLARI

Kayseri’de bir gün kendimi mutlu edeyim deyip birkaç takı bakmıştım. Bir parmağıma, bir koluma derken epey bir şeyi takıp çıkardım, dükkândan çıktım. 1-2 vitrine baktım, kış günü kat kat giyinmiştim, baktım ki kolumdan bir bileklik sarkıyor, çıkarıp vermemişim. Koşarak geri döndüm, ben özürlenmeye çalışırken, 60 yaşındaki beni hiç tanımayan mağaza sahibi gülüyordu “geri geleceğinizden ya da parasını göndereceğinizden öyle emindim, takının kolunuzda kaldığını ben fark ettiğim halde, siz utanmayın diye sesimi çıkarmadım!”

Bazı insanların, empati yetenekleri ve dolayısıyla sosyal zekaları öyle yüksek ki! İletişimde ki en eski dil olan “beden dili” okuyucuları onlar! iletişimde önce beden dili, sonra ses tonu, en son sözcüklerin anlam bulduğunu biliyor muydunuz?

Şimdi böyle bir adamın babanız olduğunu düşünün. Sizin aylardır tanımaya çalıştığınız eş adayınızı, bir bakışla (3 saniyede) ve bir sözcükle özetler ama siz duymaya niyetliyseniz!.

Psikiyatri Uzmanı Dr. Zeynep Pınar

Moral Psikiyatri Kliniği

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

Yukarı ↑