Esmer, zayıf, yanakları içe çökük, elleri ince, masum bakışlı bir kızdı. Yanında ise konuşurken göze bakamayan, her halinden problemli bir çocukluk geçirdiği belli olan babası vardı. Kıza ellerini uzat dedim, uzattı. Babası bağırdı: “Düzgün uzat!” “Kızım şuraya otur dedim!” Kız doğru yere oturdu, babası bağırdı: “Nereye oturdun öyle?” Bir üveylik hemen sezilmişti ama nasıl?
Baba, daha çocukken yetimhanede büyümüştü. Orada küçük bir meslek sahibi olup evlenmişti. Eşiyle anlaşamayınca hamile kadını terk etmişti. Yavrusunu hiç aklına bile getirmemişti 20 yıl. (Yeryüzünde nerede bir yavrusu olduğunu bilmeyen pek çok erkek vardır herhalde.) Çocuğu dünyaya getiren kadın kısa bir süre sonra ölmüştü. Yaşlı anneanne ise kızı büyütürken bunamaya başlamıştı. Çocuk ve bunamış anneanne senelerce yardımla yaşar hale gelmişlerdi. Bu sağlıksız ortamda yaşayan kıza bir de hastalık musallat olmuştu. Daha önceki hikâyelerde tariflediğim “Manik hecme.” Önceleri düzgün davranan kızcağız, hastalığın oluşturduğu cinsel kamçılanma sebebiyle, erkeklerle samimiyeti arttırmış, kendini bilmez davranışlarda bulunmaya başlamıştı.
Bu arada 20 yıl önce dul kalan baba, büyük bir şehre taşınmış, iyi bir işe sahip olmuş, renkli gözlü, güzel, öfkeli, uyanık ve kocasını çok iyi çekip çeviren bir kadınla evlenmişti. Güzel güzel, akıllı ve eğitim ortamında sağlıklı üç çocuğu vardı. Ama köyden gelen haberler yüz kızartıcı idi. Sahipsiz kalan kızını ele almazsa kötü kadın olacaktı. Zavallı kızcağızın haberi mutlu yuvalarında bomba etkisi yapmıştı. Sofrada ağzından akıtmadan yemek yiyemiyordu. Çünkü kullandığı ilaçlar elini titretiyordu. İlaçlar bitip kızcağız aklını tekrar kazanıncaya kadar zaten kendine olmayan güvenini hepten yitirmişti. Her davranışı göz önünde olan kız, sürekli azarlanıyor, horlanıyor. Bu sefer korktukça eli daha çok titriyordu. Yemeğini ayırdılar, odasında yiyecekti. Hiçbir canlının karşı koyamayacağı YALNIZLIĞA bu biçare de karşı koyamamış, aşırı iştah açan ilaçlarına rağmen çöp gibi kuruydu. Öz babasının evinde istenmeyen evlatlıktı. Manik hecme’den kurtulup kendine gelmeye başladığında bu esaretten kurtulmak istedi. Evden kaçıp eski evlerine gitmeye çalıştı. Zaten döven üvey anne her yerini iyice morartmıştı. Odayı da kilitlemişti. O zaman da telefon etti polise, “İmdat, beni kurtarın, hapsediyorlar,” diye. Sonuç, yine iki mor gözdü. Zorla topladığı aklı iyice karışmıştı, ama asla başkasına vuramayacak şekilde sindirilerek yetiştirilmişti. Kapana sıkışmış gibi çaresiz, ümitsiz bakınıyordu. Tüm konuşmalarıma rağmen aile sevgi ile yanaşmayı beceremedi kıza. Kızcağız manik hecme’den kurtuluyor, düzeliyor, ama dayak ve dışlanmadan kurtulamıyordu.
Psikiyatri Uzmanı Dr. Zeynep Pınar
Moral Psikiyatri Kliniği
Son Yorumlar