Ara

Ay

Kasım 2015

DİSOSİYATİF BOZUKLUK NEDİR?

Disosiyatif Bozukluk

Disosiyatif Bozukluk ülkemizde sık görülen bir ruhsal rahatsızlıktır. Disosiyatifin kelime anlamı çözülmedir. Disosiyatif Bozukluk çeşitli ruhsal sıkıntılar veya travmatik (üzücü, korkutucu, utandırıcı, öfke uyandırıcı) olaylarla bireyde bilinç- bellek ve kimlik sorunlarının (saçma sapan veya farklı biriymiş gibi konuşma, konuşamama, bayılma, unutkanlık, kim olduğunu bilememe vb) ortaya çıkması anlamına gelir.

Disosiyatif Bozukluk nedir?

Belirtileri nelerdir?

Disosiyatif Bozukluk neden olur?

Ne gibi sonuçları olur?

Tedavi nasıl yapılır?

Disosiyatif Bozukluk nedir?

Bu hastalarda yapılan bütün tetkik ve incelemelere rağmen bu belirtilere neden olabilecek bir beyin rahatsızlığı bulunamaz. Çocukluk döneminde kötü davranılma-travma öyküsü ile disosiyatif belirtiler arasında belirgin bir ilişki bulunmaktadır. Psikiyatri hasta grubunda yaklaşık % 5- 10 oranında görülür. Psikiyatrik sınıflama sistemi DSM IV’de 4 tipi tanımlanmıştır: Disosiyatif unutkanlık, disosiyatif kimlik bozukluğu, disosiyatif füg, depersonalizasyon bozukluğu. Ayrıca ICD 10 tanı sisteminde ise buna ek olarak disosiyatif bayılmalar ve kendinden geçme de yer almaktadır.

Belirtileri nelerdir?

En sık görülen ve doktora başvuruya neden olan belirti bayılmalardır. Bayılmalar, sara benzeri nöbet geçirme, çırpınma, kasılma gibi belirtiler şeklinde olabilir. Bu tür belirtiler genelde diğer insanlarla birlikteyken ortaya çıkar; hasta yere yavaş düşer yaralanma görülmez. Etrafta konuşulanları duyabilir ancak cevap veremez ve bayılma genelde uzun sürelidir. Bazı hastalar bu bayılma sonrası yüksek sesle ağlayarak kendine gelir. Kendine gelirken saldırgan davranışlarda bulunma saçını, yüzünü yolma gibi taşkınlık belirtileri görülebilir. Bu nöbetlere konversiyon tipi bayılma veya pseudo epileptik nöbet de denir Kişi eğer bu bayılma ve sonrasında olanları ve yaptıklarını hatırlamıyorsa bu aynı zamanda disosiyatif (kendinden geçme) nöbet olarak da adlandırılabilir.

Bayılma kadar sık başvuruya yol açmamakla birlikte Disosiyatif Bozuklukta görülebilen diğer belirti tipleri arasında kişinin travmatik bir olaydan sonra belli bir dönemi veya önemli kişisel bilgilerini ve kim olduğunu ani olarak hatırlayamaması (disosiyatif amnezi), disosiyatif amneziyle beraber kişinin kendisini farklı bir kişi olarak yaşantıladığı kişiliklere sahip olması (disosiyatif kimlik bozukluğu veya çoğul kişilik), bireyin farklı bir yerde farklı bir kimlikle belli bir süre yaşayıp eski kimliğini ve bilgilerini hatırlamaması (disosiyatif füg-kaçma)

Disosiyatif Bozukluk neden olur?

Disosiyatif bozuklukların kökeninde hemen daima çocukluk çağında yaşanmış kötü olaylar vardır. Çocuk kendisinden çok daha güçlü olan ebeveynleri veya büyük kişilerin kötü muameleleri ve olumsuz olaylar karşısında çok güçsüz ve çaresizdir, bu olaylarla baş edebilmek için tek yöntem disosiasyon yani zihinsel olarak durum. ortam ve kendisinden uzaklaşma ve kopmadır. Çocuklukta bu yöntemi öğrenen bireyler yetişkinlik dönemlerinde de bu tarzı sürdürür. Disosiyatif Bozukluk çeşitli ruhsal zorlanmalar karşısında bazı bireylerin tepki verme biçimidir, yani kişinin başa çıkamadığı travmalar (fiziksel bütünlüğe tehdit, dayak, işkence, şiddete maruz kalma, veya böyle bir duruma şahit olma, cinsel saldırı ve istismar, doğal afet ve felaketler, kişilerarası ilişkilerde kavga tartışma vb) ve diğer sorunlar (aile içi tartışma, ailevi sorunlar, kendisine yakıştıramadığı bir olaydan dolayı kendisini suçlama veya başkaları tarafından suçlanma, aşırı korku, endişe, pişmanlık) olduğunda bu duruma verdiği tepki biçimidir.

Disosiyatif bayılma veya kendinden geçme kişinin olumsuz yoğun duygulardan geçici olarak uzaklaşmasını sağlayan bir korunma düzeneğidir. Bu tür bayılmalar elektrikli cihazları yüksek voltajdan koruma işlevi gören sigortanın yüksek voltaj geldiğinde atarak elektriği kesip sistemi kapatmasına benzer. Birey bilinçli bir haldeyken kaldıramayacağı yoğun olumsuz duygulara (öfke, üzüntü, utanç, korku vb) maruz kaldığında “sigorta atarak” kişi bilincini kaybetmekte ve bu yoğun ruhsal acıdan geçici olarak kurtulmaktadır. Disosiyatif bozukluk sakin, kibar, insanları üzmek istemeyen ve onlara hayır diyemeyen insanlarda sık görülür. Buna dayalı olarak disosiyatif bozukluk olan ve çevresi ile sözel iletişim kuramayan ve sıkıntılarını paylaşamayan insanların bu sıkıntılarını bilinç değişikliği ile bir anlamda dile getirdikleri düşünülmektedir. Belirtiler her tür ruhsal baskı yaratan olaya bağlı çıkabilir (yas, ölüm, tartışma, ekonomik güçlük, ailevi sorunlar). Disosiyatif belirtileri ruhsal olarak iki yarar sağlar: İlk olarak kişi kendisinde sorun yaratan ruhsal sıkıntıdan kurtulur, ayrıca dolaylı olarak rahatsızlığı nedeniyle çevresinin tutumu daha destekleyici hale gelip kendisine anlayış gösterilebilir, kişi söyleyemediği bazı şeyleri bu durumda iken ifade edebilir. Bazı durumlarda ortaya çıkan belirtilerin kişinin yaşadıklarıyla bağlantısı olabilir örneğin görmemesi gereken bir olaya tanık olan bir kişide bu olayı hatırlamama ortaya çıkabilir.

Ne gibi sonuçları olur?

Bu belirtiler nedeni ile hastanın bazı sorunları azalabilse de iş ve aile hayatlarında sorunlar ortaya çıkar verimleri azalabilir. Aniden başlayan, geçici olarak yaşanan zor bir durum sonrası ortaya çıkmışsa, kişide başka psikiyatrik hastalık veya bedensel hastalık yok ise sonuç genelde iyidir. Ek rahatsızlığı olmayan veya geçici zorlanmalar nedeniyle disosiyatif ortaya çıkan hastalarda eğer sorun ortadan kalkmışsa belirtiler zamanla kendiliğinden kaybolur. Bu rahatsızlığı olan kişiler telkine yatkın oldukları için bir takım halk doktorları veya tıp dışı yöntemlerle hemen iyileştiği söylenen rahatsızlıkların çoğunluğunu disosiyatif bozukluk oluşturur. Bu hastalar telkine yatkın olduklarından hipnoz veya diğer tıp dışı telkin yöntemlerine iyi cevap verip belirtileri aniden geçebilirse de bu çok kalıcı olmaz, bir süre sonra yaşadıkları sıkıntılarla tekrar belirtiler ortaya çıkar. Uzun yıllardır süren, olumsuz yaşam koşulları ve zor olayların süreklilik gösterdiği kişilerde tedaviye rağmen belirtiler devam edebilir.

Tedavi nasıl yapılır?

Fiziksel ve ruhsal olarak iyice incelenen ve nörolojik bir hastalık saptanmayan hastalarda psikiyatrik muayene ile disosiyatif bozukluk tanısı konulduktan sonra tedavi başlanır. Kişide beyinle ilişkili yapısal bir hastalık bulunmadığından tedavisi acil değildir ve psikiyatrik tedavilerinin de acil servis koşullarında yapılması olanaksızdır. Bu hastaların psikiyatri hekimine psikiyatrik muayeneye uygun oldukları zaman yani konuşarak kendilerini anlatabildikleri dönemde tedaviye getirilmeleri uygundur.

Aile ve yakın çevrenin bu kişilerle sadece disosiyatif belirtileri varken ilgilenmesi (yani sadece bayılınca, saçma sapan konuşunca, dili tutulunca vb) sorunun sürmesine yol açar. Bu nedenle ailenin bu kişiye uygun ve destekleyici bir yaklaşımı genel olarak göstermesi disosiyatif belirtileri varken özel bir tutum değişikliği göstermemesi yararlı olur.

Tedavide ailenin doktorla işbirliği içinde olmasının tedavinin başarısı açısından büyük önemi vardır. Bazı kişilerde ek bir başka ruhsal rahatsızlıklar olabilir o zaman bunun tedavisi yapılmalıdır. Üzücü veya sıkıntı verici bir olay sonrası bayılan ve bunun psikolojik kökenli bayılma olduğu doktorlar tarafından onaylanan kişiler aile ortamında bayıldığında onu sakin bir odaya alıp yalnız bırakmak hastaya daha iyi gelecektir. Bu tür hastalara soğan koklatma, soğuk duşa sokma, kolonya ile el ve yüzü ovulması, çevredeki herkesin başına toplanması gibi işlemler uygulamak yardımcı olmak yerine stresini daha da artırmaktan başka işe yaramaz. Kronik ve zor olgularda tedavide iki nokta üzerinde durulur birincisi hastada zorlanma yaratan sorunların çözümü ve ikinci olarak da sorunlar karşısında disosiyatif tepkisi yerine daha olgun tepkiler geliştirmenin sağlanması. Bu bazen yıllarca sürecek ve kişilikte kısmi değişikliği hedefleyen psikoterapilerle olanaklıdır.

Gençlerde ve çocuklarda dissosiyasyon

Dissosiyatif bozukluklara gençler arasında çok rastlanır. Çocuklarda da görülür. Çocuk yaşta tedavisi daha kolaydır. Özellikle öfke patlamaları, evde ya da arkadaşları arasında şiddet kullanma, bazı söz ya da davranışlarını hatırlamama ve bu nedenle yalan söylüyor gibi görünme, ders başarısında nedeni anlaşılamayan dalgalanmalar olması, kimi zaman keyfi yerinde görünürken zaman zaman öfkeli, üzgün ruh hallerine kapılma en sık görülen belirtiler arasındadır.

Cinsel konularda fütursuz davranma, uyuşturucu madde kullanma, intihar girişimi, kendi bedenine zarar verme gibi davranışlar olabilir. Özellikle tedavisiz kalan vakalarda bu gibi yönlere sapma daha fazla görülür. Evde dissosiyatif durumu olan bir çocuk ya da gencin varlığı anababa ve tüm aile için de çok zor bir durumdur, bir çokanababanın evliliği bu nedenle sarsılır.

Dissosiyatif bozukluk olan durumlarda hemen her zaman 10 yaş öncesinden başlayarak çocukluk çağında olumsuz yaşam deneyimlerine rastlanır. Bunlar kimi zaman sıklıkla dövülme, aşırı derecede eleştiriye uğramış olma, cinsel taciz, ya da ihmale uğramış olma gibi bariz travmatik olaylardır. Ancak vakaların bir çoğunda ilk bakışta bu tür olaylar görülmese de (‘Görünürde Normal Aile’ ) anababa tutumlarında dissosiyatif bozukluk yaratan kimi özelliklere rastlanır. Görünürde travmatik yaşantılar olmasa da model (‘cici’) çocuk olma yönünde aşırı baskı ya da aşırı derecede şımartma gibi etkenler de benzeri olumsuz sonuçlar yaratabilmektedir.

Çocuğun küçük olduğu yaşlarda anne baba arasında sık olarak aşırı tartışmalar cereyan etmesi, anne ya da babanın çocukla ilişkilerinde farketmeden çift (çelişkili) mesaj kullanmaları, aile içi gizli cepheleşme, aile içinde sahte uyum gibi ilk bakışta dikkati çekmeyen fakat yakından tanımakla anlaşılan travmatik etkenler bulunur.

Dissosiyatif Aile

Bazı ailelerde küçük ya da büyük sırlar olur. Ailede yaşanan kimi olaylar görmezden gelinir. Kimi aile bireyleri,özellikle anababalar bazı olaylardaki sorumluluklarını algılamak istemezler,çünkü bu suçluluk duygusu yaratır. Buna karşılık kişilerin bazı gerçekleri kendilerinden bile saklamaları bazan ailede bir kişiyi günah keçisi haline getirir, o bir çok duyguyu diğerleri adına da yaşar.

Bu nedenle, dissosiyatif ailelerde çoğu zaman bir kişi (bazan evdeki çocuk ya da genç) ruhsal sorunlar yaşarken diğerleri normal görünürler. Psikiyatristin görevi böyle durumlarda tüm aileyi ele alarak bir kişilik hasta konumunu taşımak zorunda kalan bireyi sağlıklı duruma çekmektir. Bu yaklaşım genellikle hem o bireye hem de ailenin bütününe yararlı olur. Özellikle çocuk ve gençlik psikiyatrisinde bu tür durumlara daha sıklıkla rastlanır.
Kişinin başından geçen olayların yarattığı stres onun dayanabilme gücünü aştığında ruhsal travma yaşantısı ortaya çıkar. Dolayısı ile aynı olay değişik kişilerde travma etkisi yapabilir ya da yapmayabilir. Psikiyatride tüm ruhsal bozukluklar travma ile ilgili olanlar ve olmayanlar biçiminde ikiye ayrılabilir. Bilinen ruhsal bozukluklar içersinde bazıları büyük oranda travma etkisi ile oluşanlar bulunduğu gibi, ağırlıklı olarak bünyesel (biyolojik-genetik) etkenlerle oluşan bozukluklarda da travmanın ikinci dereceden de olsa bir rolü bulunabilir.

Ruhsal travma doğal afet, trafik kazası, hastalık, ölüm gibi nedenlerle olabileceği gibi insanın insana yaptığı kötülük nedeniyle de oluşabilir. Çocuklukta olan ve uzun süre devam eden travmalar, özellikle ailelerin çocuk yetiştirmede yol açtığı olumsuzluklar erişkinlikte de izleri görülen kronik ruhsal bozukluklara yol açabilir. Erişkinlikte yaşanan travmalar ise daha sınırlı bir etki yaratırlar, ancak kişinin daha önceki yaşam öyküsüne bağlı olarak kronikleşen reaksiyonları da başlatabilirler.

Ruhsal travma kişinin ruhsal dünyasında iç çelişkilere, sık duygusal oynamalara, birbirine karşıt düşünce biçimleri arasında gidip gelmeye, travma ile ilgili konuları zihinden uzaklaştırma çabalarına, kimi zaman da olayla ilgili konuları aşırı derecede düşünmeye, bu gibi duygulardan uzak kalma çabası içersinde duygularını ve yaşamını aşırı kısıtlamaya ve daraltmaya da götürebilir.

Ruhsal dünyamızdaki iç uyum ve harmoninin kaybına genel olarak sağlıksız dissosiyasyon adını vermekteyiz. Dissosiyasyon sözcük olarak ayrılma, bölünme, kopma, çözülme gibi anlamlar taşır. Psikolojik açıdan ise kişinin zihninde yer alan duygu,düşünce, anı ve benzeri içerikleri geçici olarak kompartımanlaştırması, bir kenara koyması anlamına gelen bir mekanizmadır. Bu mekanizma aşırı ölçüde olduğunda kişinin ruhsal bütünlüğü tehdit altına girer.

Psikiyatri Uzmanı Dr. Zeynep Pınar

Moral Psikiyatri Kliniği

SEVGİ EKSİKLİĞİ

Duygu odaklı yaklaşım:

Sevgi Eksikliği, insanın canını acıtan da bu işte; gözünüzden sakındığınız, sevginizle pamuklara sardığınız ağzından çıkan bir kelama, bir tebessüme gözlerinizi mutlulukla doldurduğunuz kişi… Gün gelir sizin kirpiklerinizi sırılsıklam, kalbinizi param parça eder… O ki, öyle bir acıdır ki,  resmen yanar içiniz. Sanki dikenli teli yüreğinize sarmışlar da size zorla nefes aldırıyorlar gibi…”

Düşünce odaklı yaklaşım:

“Evet… Hayatımızdan pek çok insan gelir ve geçer… Yaşam ve ben değerliyim… Bence kendimi üzmek pek iyi fikir değil… Hem iyi biri değilmiş zaten… Ben onu hayatımda hiç yaşamamış gibi sayıyorum… Evet evet… ”

Problem odaklı yaklaşım:

“Biliyorum… Sevdiğim kişiye bağlanan bir yapım var… Ama sevmek de bu değil mi zaten… Ben ona alıştım aslında… Çok yakın hissettim kendime… Çok merhametli ve sevgi dolu biri gibi duruyordu… Bilmiyorum belki de öyle göründü… Ben hep yanımda olsun istedim… Kimseyle paylaşmak istemedim… Bende de hatalar var… Ama o da çok kırdı beni… Kendimi değersiz hissettim…
Oysa o benim için çok değerliydi ve bunu bir ona hissettirirdim… Bir kere olsun içten bir kelamı yoktu… Hep benden uzaklaşırdı… Ben bunu fark edemedim… Ya da farkettim ama konduramadım,
her neyse… Eskiden o yoktu… Ben yaşıyordum… Varlığı renk kattı hayatıma, pembeydi… Şimdi o rengi silmeliyim… Çok koyu boyadım… Fazla pembeydi, gerçek dışı olmaya başladı… Başka renkler de var hayatta… Silgim büyük değil çünkü kocaman yanlışlarım yok sadece… Doğru sandığım kişiye güvensiz bağlandım… Çözebilirim ipi… Benim elimde her şey… Mantık en güzel renk”

Duygusal travmaya maruz kaldığımız zaman bu düşünceler döner durur aklımızda… Yukarıda çok sevdiği bir kişiden sevgi beklentisini negatif geri bildirim ile alan birinin, o kişiyi ve hayatını sorgulama yaklaşımlarına bazı örnekleri görebilirsiniz.

Son söz: Duygularla kilometre hızıyla koşarken, akıl metre ile ilerler.

Kendiniz, nesliniz, aileniz, ekonominiz, değerleriniz için karar verirken aklınızı dinlerseniz pişman olma oranınız azalır.

Psikiyatri Uzmanı Dr. Zeynep Pınar

Moral Psikiyatri Kliniği

BATIK BEDELLER

 

İnsanoğlu en çok emeğini sever. İnsanları, ana baba,eş,sevgili,arkadaş,dost yapan hep harcanan emekler sonucu gelişen duygular ve bağlanmadır.

Batık bedel, kavramını anlatmaya çalışacağım. Diyelim ki bir işe 20 milyar yatıran bir adam 18 milyarı harcayınca işin zarar ettiğini görüp, 2 milyarını kurtarabilmesi net bir durumda iken, 18 milyarını kurtarabilme ümidi ile 2 milyarıda batırır. Buna “tüm paramı işe yatırmam” diye cevap verebilirsiniz. Bu örneği yaşama uyguladığımız zaman ve tek bir yaşamınız var. Bir ilişkiye verdiğimiz emeği silip atmanız kolay değildir. “Bağlanma ilişkisinde,mantığınız aklınız bu ilişkinin bittiğini söyler ama duygularınız ikna olmaz. Tüm çevrenin “bu adam koca olmaz” dediği birine çok akıllı eğitimli kadının on yıllarını nasıl harcadığını bir türlü kavrayamazsınız. Duygular kilometreyle ilerlerken akıl metreyle ilerler, aklınızla karar verin. İlk görüşte aşklar bu yüzden çok büyük bir kumardır. Güven,arkadaşlık ve dostluğu takip eden aşk ve evlilik daha sağlıklı bir gidiş gösterebilir.

 

Psikiyatri Uzmanı Dr. Zeynep Pınar

Moral Psikiyatri Kliniği

  BULUMİA NERVOZA

Yeme bozuklukları:

Dönemler halinde aşırı yer, sonra kusar, laksatif yada purgatif kullanılır. (Gaita ve idrarın geçiş hızını arttıracak  ilaç) Bu kişilere öncelikle karbonhidrat emilminin daha ağızda  başladığını söyleyerek, tüm yediklerini asla kusamııyacağını belirterek bilişsel terapiye başlanmalıdır. Böylece stratejisinin işe yaramadığını öğretiriz. Hem mükemmelliyetçi hemde dikotom düşünce yapısına sahiptirler. Hem zayıf olmak hemde çok yemek isterler. Beden görünümü ile benlik saygılarını eşitlemişlerdir. Bedensel görünümüne abartılı bir ilgi vardır “zayıf olursam onaylanırım”

Bu kişilere yeme günlüğü tutmaları öneririz. Sorun çözme eğitimi verilir. Motivasyonu arttırma çalışmaları yapılır. Sosyal beceri arttırma eğitimi, “yersem iyi hissederim” miti üzerinde müzakere edilmeli. Vücut kitle indexi hususunda bilgilendirme yapılmalı. Endocrin yapının (insülin ve glukagon hormonları) yeme üzerinde ki etkilerinden bahsetmeliyiz. Tabakta yiyecek bırakma oranı giderek arttırılmalı tabağın çeyreği bırakılmalı. Tehlikeli yiyecekler eve alınmamalı. Alışveriş planlı ve tokken yapılmalı. Aile iş birliği sağlanmalı. Laksatif purgatiflerin yaptığı mineral ve vitamin kaybı hakkında bilgilenmeliler. Aile ilişkileri üzerinde çalışmalıyız.

“Yemezsem mutlu olamam” miti ile çalışmalıyız. “Su içsem yarıyor” miti ve abartması ile çalışmalıyız. Bilişsel hatalar (abartma,genelleştirme,ya hep ya hiç) üzerinde çalışmalıyız. Stresle baş etme yöntemlerini öğretmeliyiz. “Kendini değersiz hissetmek” kök inancına sahip, bireylerde “zayıf olmazsam beğenilmem” otomatik düşünceleri çalışır.

ANOREXİA NERVOSA

Aneroksiya nervosa da, beden kitle indexi anormal düşük olmasına rağmen “şişmanım” der ve aşırı diyet, egzersiz yapar. Kilosu azaldıkça bilişsel süreçleri zayıflar iç görüsü  azalır. Ne kadar zayıf olursa olsun bir deri bir kemik olsada ‘şimanım’ der. Kilo azaldıkça içe kapanma artar. Tedaviye yakınları getirmezse kendisi gelmez. Kilo arttıkça sosyalleşme artar. Birinci hedef kiloyu yükselterek, bilişsel sürecin sağlıklı çalışmasını sağlamalıyız. Ne zaman başladı, nasıl başladı, güvenli yiyecekler nedir öğrenmeliyiz. Değişmek için sebepler müzakere edilir

  • Açlık belirtilerinizden kurtulacaksın
  • “Hayatında yemek harici pek bir şey yok. Hayatın yeniliklerine açık olmalısın” müzakere edilecek.
  • Mükemmelliyetçi, hırslı, zeki bu kişilere “ölürsün yemezsen” demek pek uygun olmaz.
  • Yemek düşünmeyip zihnini özgür bırakmanın keyfi öğretilir.

Açlıktan üşüme hissi, uykuya dalamama, bitkin hissetmeden kurtulamayacağı hatırlatılır. Çok fazla tartılmamalı, haftada bir seansta, terapistle tartılmalıdır. Diyetisyene yollamak yanlış.

Psikiyatri Uzmanı Dr. Zeynep Pınar

Moral Psikiyatri Kliniği

BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİNİN UYGULAMA ALANLARI

CBT = Bilişsel davranışçı terapi

CBT; psikiyatrinin her alanına uygulanan bir terapi biçimidir.

Psikoonkoloji yani kanser hastalarınada uygulanır. Her fiziksel hastalık bir krizdir ve iyi yönetilmesi ve aşılması gerekir.

Hayatın doğal krizlerinde bile kullanılır. Ergenlik, gebelik, doğum, menapoz, andropoz…

Bipolar affektif bozukluktada uygulanır. Erken ve rasyonel hastalık uyarı sistemlerini öğretiriz. ‘Geliyorum’ diyen manik yada depresif epizodu, ortalık yangın yerine dönmeden yakalarız. 12 üstü epizod geçirip iyice kronikleşmiş ve beyin  biyokimyası ve psikolojik bütünlüğü bozulmamış olanlara uygulanmalıdır.

Akut stres reaksiyonu veya travma sonrası stres bozukluğuda (TSSB) uygulandığı gibi ‘kompleks TSSB’ da mutlaka uygulanmalıdır. Herkes için travma olacak (fiziksel cinsel istismar, kaza, savaş,felaket, esaret,hapislik) durumlardan sonra oluşurlar. Katastrofik yaşam olayı tekrarlayıcı bir şekilde devam etmişse, korku,dehşet yanında utanç ve suçluluk duygusu ilave olarak komplex TSSB gelişir. TSSB temel üçlü belirti:

Yeniden yaşantılama- kaçınma- aşırı uyarılma reaksiyonudur.

KTSSB de düşük emosyonel eşik, hızlı reaksiyon, öfke, kendine zarar verme, dikkat konsantrasyonda zayıflama ve disosiyatif bozukluk gözlenir.

Travma sonrası kronik disosiyasyonda olmak kişinin acısını hafifletir unutturur. Kişi hem diğerleri ile yakın olmak ister hemde korkar.

TSSB de temporal bağlantı sebebi ile kusma ve koku yaygındır. Kompleks travmaya uğrayanlarda zorbalar değişsede mağdurlar tekrar tekrar travmaya maruz kalırlar, sürekli dikiz aynasına bakmaktan önüne bakamayan şoförler gibi seri halde travmaya maruz kalırlar. Yaşamlarının yeniden yapılandırılmaları gerekir.

Şizofrenidede özellikle paranoid hezeyanlardada CBT uygulanır. Yeterince kanıt olmadan hezeyan sistemi gelişir. Hezeyanı test edebilme şansımız her zaman olmaz, sanrıları öncelikle dolaylı sorgulamalıyız.

Psikiyatri Uzmanı Dr. Zeynep Pınar

Moral Psikiyatri Kliniği

HAYATIN DÖNEMLERİ:

 

1.Dönem: Temel güven yerine güvensizlik gelişimi daha bebeklikte başlar. Temel gereksinimleri zamanında karşılanmayan bebek ve çocuklarda oluşur. Borderline kişilik bozukluğunda paranoid, çekingen kişilik bozukluğunda sık görülür.

2.Dönemde, özerklik karşısında utanma ve kuşku duyma, özgüveni düşük çocuklar, girişkenliklerini yitirirler

3.Dönemde, girişimcilik karşısına suçlanma

4.Dönemde, çalışma ve yapıcılık karşısında aşağılık   duygusu

5.Dönemde kimlik oluşumu karşısında kimlik karmaşası

Bağımlı ve çekingen k.b. olanlar başkalarının kendileri ile ilgili görüşlerini aşırı önemserler.

6.Dönemde yakınlaşma karşısında soyutlanma

7.Dönemde üretkenliğin karşısında yalnızca kendiyle ilgilenme

8.Dönemde benlik bütünlüğü karşısında umutsuzluk çaresizlik ve sevilmezlik en sık görülen kök inançlarıdr. Kökleşmiş yerleşik düşüncesine göre danışan, bu görüşünü doğrulayan bilgileri işlemeye başlar. Kanıt araştırma çalışmasında danışan, kök inançlarını destekleyen pek çok delil sunabilir bize (sevilmiyorum sevilmeyeceğim kök inancına sahip bir erkek son 1-2 sevgilisi tarafından terkedilmişse)

Bu yerleşik düşüncelerine aykırı kanıtlar bulmalarına (daha önce iyi giden ilişkileri gibi) ileride başarılı olabilmeleri için aynı hataları tekrarlamayıp yeni tutum geliştirmelerine destek olmak gerekir. Örneğin: sırf esmer annesini hatırlatıyor diye esmer kadınları evlenilesi bulması veya “kendine güvenli kadın” diye yola çıktıklarının aslında “kendini bilmez kadın” çıkmaları… ve aynı hatayı tekrarlamamak için içgörü sahibi olmasının desteklenmesi.

SORUN ÇÖZME TERAPİSİ

Sorun çözmeye olumsuz yaklaşan kişiler:

  • Soruna neden oldukları için kendini suçlamaya yönelmişlerdir
  • Soruna, saldıran veya kaçan bir yapıları vardır
  • Sorunu çözemem diye düşünürler, başkalarından yardım istemezler
  • Yeterli biri, bunu çözer diye düşünürler.

Sorun çözmeye olumlu kişiler:

  • Bu kişiler sorunları olağan ve sıradan görürler kendilerini suçlamazlar
  • Kendileri soruna yol açmışlarsa her konuda yetkin olamayacaklarını düşünürler
  • Sorunu kendilerini geliştirmek için yeni bir fırsat olarak görürler
  • Sorunların çözümü olduğuna inanırlar
  • Sorunu çözmenin çaba ve zaman istediğini bilirler

 

SORUN ÇÖZME FORMÜLÜ

  • Tutum; olumlu ve iyimser olarak “çözerim”
  • TANIMLAMA; bütün veri ve engelleri tanımlama
  • Seçenekler bulma
  • Öngörme= en iyi seçeneği seçmek
  • Deneme

 

TUTUM

  • Umutsuzluk duygusu, yolun sonunda ki ışığı görmemizi engeller.
  • “Ne düşündüğümüz, çoğu zaman ne hissettiğimizi etkiler”
  • Rüzgarı yönlendiremeyiz ama yelkenleri yönlendirebiliriz,
  • Bütün insanlar gibi bende yanlış yapabilirim,denmeli.
  • Olumsuz düşünceler içinde olduğumuz her an, bizi yaşamımızın olumlu alanlarından uzaklaştırır.
  • Kötü ilişki için iki kişiye ihtiyaç vardır, çözümün bir parçası olabilmeniz için gayret etmelisiniz.
  • Sorunlar, öğrenme sürecinde üstesinden gelinmesi gereken engellerdir. İnsanlar zorluklar karşısında kendilerini geliştirirler.

 

Gerçekci amaçlar belirleme

  • İyi tanımlanmış bir sorun yarı yarıya çözülmüş demektir
  • Gerçekleri, varsayımlardan ayırt etme
  • Yalnızca bir takım gerçeklere odaklanıyor, diğerlerini görmezden geliyoruz
  • Aşırı genelleriz
  • Korkunçlaştırırız
  • Kendimizi suçlarız

Beklentiler çok  yüksek  olursa çökkünlük kolay gelişir. Sorunu, parçalara bölüp adım adım çözmeliyiz.

KABULLENME ve GİRİŞKENLİK TERAPİSİ

“Sunulanı almak” demektir, katlanmak, boyun eğmek değil. Girişkenlikte ise “şimdi ve burada” kuralı uygulanmalı. Geçmişteki olumlu yada olumsuz olay ve kişileri geride bırakıp, yeni olay ve kişiye odaklanmak ve diyaloğa geçmek gereklidir. Danışanlara olayı sadece tanımlamaları, yorumlamamaları öğretilir. Eski bir hikaye ile örneklendirmeyin “tarihte imparatorluklar döneminde, yaşlı bir köylünün doru atına zengin biri, çok para verip almak istemiş, vermemiş. Bir gün, atı kaybolmuş. Köylüler “vah vah vah hem parasız, hem atsız kaldın çok talihsizsin” demişler. Adam “gerçek sadece atın kaybolduğu, benim talihimle ilgisi yok” demiş. Bir müddet sonra kaybolan at 3-4 tane yaban tayla çıkagelmiş, bu seferde köylüler “çok talihlisiniz” demişler. Adam “gerçek, atın yavruları oldu” demiş. Tayları eğitmeye çalışan oğlu, hayvanın sırtından düşüp bacağını kırmış. Köylüler “vah vah çok talihsizsin tek oğlunun bacağı kırık, azgın taylarla ne yapacaksın” demişler. Adam “gerçek oğlumun bacağı kırıldı ve iyileşecek” demiş. Savaş patlamış, padişahın adamları köylerden at ve delikanlı toplamaya çıkmışlar. Büyüyüp genç ata dönüşmüş tayları alıp doru atı yaşlı bulup bırakmışlar. Bacağı kırık oğlanıda askere almamışlar…

Danışanları hayal edip yapılandırdıkları dünyadan, yaşadıkları gerçek dünyaya yönelimlerini sağlamak lazımdır. Şuan verilecek olan bir karar “doğru” gibi görünsede “gerçeği” yansıtmayabilir çünkü gerçek dün ve yarınıda kapsar. Kral, yardımcılarına demiş ki: öyle bir yüzüğüm olsun ki; üzgünken bana sevinci hatırlatsın, sevinçli iken hüznü… bilgeler krala yüzük yaptırmış üzerinde not: BU DA GEÇER!..

Değer yargıları; tartışılır, belirlenir. Eyleme geçilerek anlamlı bir yaşam kurulabilir.

Limon sözcüğü bile ağzımızı sulandırır. Olumsuz düşüncede kendi kendini gerçekleştiren kehanet gibidir.Başarısız olacağım düşüncesine sahip olan kişi başarma gücüne sahip olamaz. Kaygı bozukluğunda ve obsesyonda düşünce gerçekmiş gibi algılanır. Düşüncenin gücüne inanılır. Oysa aklımızdan her türlü düşünce geçtiği gibi, intruziv (istenmedik, girici) düşünceler geçebilir. “Niye geçiyor, geçmemeli” denirse daha çok geçer. Bir düşünceye duygu ilave olursa o düşünce tekrarlar obsesyon oluşur. Düşüncenize inanır ve onu yok etmek için davranışta bulunursanız geçici rahatlar bu seferde davranışı tekrar eder.  Duygu ve düşüncelerinizi tanımalı ve kabul etmeli, davranılarınızı akılcılıkla yönetmeliyiz.

Psikiyatri Uzmanı Dr. Zeynep Pınar

Moral Psikiyatri Kliniği

BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİLER (CBT= BDT)

EPİKTETOS demiştir ki:

‘İnsanlara rahatsızlık veren, olayların kendisi değildir, bu olaylara kişinin bakış açısıdır. Salt doğru ve yanlış yoktur’. Hayata salt doğru ve yanlış açısından bakmak, utanç, suçluluk,kaygı ve çökkünlüğe, düşmanca duygulara yol açar. BDTuygulanması gerekli kişilik özellikleri katı olma, otoriter olma, inatçılık, mutlakiyet (asla ve daima derler) dir.

“Dünya bir aynadır, ne düşünüyorsak dışarıda onu görür ve yaşarız. Belinizi büken taşıdığımız yük değil onu nasıl taşıdığımızdır.

BDT gerektiren düşünce hataları

  • Dayatma
  • Korkunç görme
  • İnsanlara genel bir değer biçme
  • Engellenme eşiğinin düşüklüğü

BDT kişilere önce kendilerini koşulsuz olarak kabul etmeyi öğretir. Kendilerine başkalarının gözü ile bakan kadınlarda kaygı daha çok oluyor.

BDT bir ölçüde yaşamı gereğinden fazla ciddiye almanın yanlış olduğunu savunur. Sorun çözme becerileri ve beceri kazanma eğitimleri vermeye çalışır.

Sağlıklı olumsuz duygular, yapıcıdır.Korku hayatta bırakır,öfke hakkınızı savunur,kaygı iş yapma motivasyonunu  arttırır,aşk sizi çoğaltır. Kişiyi amacına ulaştırır. Sağlıksız olumsuz duygular amacından alıkoyar.

Dirençli davranışları gidermek için kimi zaman cezalandırmayı da öngörür. Yanlış nedenlerlede doğru işler yapılabileceğini düşünür. Terapistler kuralcı ve dayatmacı değildir.

Kişinin kendi kendini kaygıya düşüren temel inançlar:

  • En iyisini yapmalıyım ve kabul görmeyelim
  • Bana iyi davranmalılar
  • Dünya bana ne istiyorsam çabucak vermeli

 

Kendi duygularımızdan kendimiz sorumluyuz. “Beni delirtiyor” dediğimizde buna izin vermiş oluyoruz. Başkalarına söyleyeceklerimizi önceden tasarlarız aynı şeyi kendimizle konuşurken yapmalıyız. Kendimizi kurmak yerine, kendimizde çözüm üretici, akılcı analitik düşünmeliyiz. BDT sorun odaklı bir tedavi yöntemidir.

Bugün hangi sorunuzu tartışmak istiyorsunuz? diye başlarız.

Katarsis ile duygusal  boşalım yetmez, uygulamaya yönelik problem çözme becerilerinin arttırılması ile kendini gerçekleştirmesi sağlanır ve yaşam niteliği artar.

 

Danışana,

– kendilerinin kim oldukları,

– nelerden zevk aldıkları,

-nelere değer verdiklerini sormaları isteniyor.

BDT danışanın, olayları değiştirmeye çalışmasına, değiştiremediklerinede bakış açısını değiştirmeyi, vede bu ikisini birbirinden ayırt etmesine yardımcı olmaktır. Duygular, yaşamın tuzu biberi, tatlısı, çeşnisidir. Hiç başarısızlığa uğramamış olanlar, hiç denememiş olanlardır. Kötü öğrenciyim demek yerine, yanlışlarım oldu denilebilir. Sonra ne olur? En kötüsü nedir?diye düşünüp çözüm araştırmalı.

Olumsuz zararlı duygular= amaçlarına ulaşmaktan alıkoyan, yaşamlarının tadını kaçıran, kendilerine zarar veren davranışlara yol açan duygulardır.

  • Uyum sağlatan olumsuz duygular güçlü olsalar bile “acı çektiren rahatsızlık veren” olmazlar.
  • Rahatsızlık veren duygulara otonom sinir sistemi belirtisi çok fazla eşlik eder.
  • Duygular empati yapabilmek yada dayanak olma yerine cezalandırma yada kaçınma davranışlarına yol açar. Uçak düşecek korkusuyla daha zor ve uzun otobüs yolcuğuna katlanmak.gibi,işlevselliğimizi yavaşlatır ya da durdururlar.

 

 

AKILCI OLMAYAN (-) DÜŞÜNCELER

En basit şeylere;

  • Korkunç, berbat, feci, dehşet diyor musunuz?
  • Gerçek olaylardan köken almazlar,
  • İstek, dilek yerine “olmazsa olmaz” deriz.

 

3 meli- malı – iyi yapmalıyım- onaylanmalıyım

– iyi davranmalılar, sevmeliler

-ne istiyorsam  olmalı

 

“Şimdi ve burada” denmeli, BDT kuralı eski ile ilgilenmez. BDT, yerleşik düşüncelerin yeniden değerlendirmesine, davranış değişikliklerinin tasarlanmasına ve amaçlar belirlenmesine sağlar.

CBT ; Depresyon ve anksiyete bozukluğunda 4-14 seans de otomatik düşünce ve inançları üzerine akılcı düşünmeyi öğretmektir.

 

Bilişsel Çarpıtmalarımız

 

  • Ya hep, ya hiç
  • Korkunçlaştırma
  • Olumlu yanını görememe
  • Duygularına göre çıkarım yapma
  • Damgalama
  • Abartma Yada azımsama
  • Seçici algı
  • Düşünceleri okuma
  • Aşırı genelleme
  • Kişiselleştirme
  • Dayatma (meli-malı)
  • İsteğine göre çıkarım yapma

 

Çocukluk şemalarımız ve düşünce kalıplarımızı, diğer deyişle “genel geçer düşünme ilkelerimizi” oluşturan temeller çocuklukta başlar. Ana babanın eğitimi  ve örnek davranışları, diğer bütün eğitim etkinlikleri, yaşanan örselenmeler kadar elde edilen başarılar gibi deneyimler sonucu otomatik düşünce şemalarımız oluşur. Mesela ilki “ağlarsam meme ve ilgi gelir” pekişirse ileride “arsızlık olur ama rahatlıkda olur” düşünme biçimi ve davranış kalıbına yol açar.

 

“Varsayımlar” la hareket ederiz. “Çok çalışırsam zengin olurum” “kabul görmek için en iyisini yapmalıyım” “isteklerini hiç karşılamayacak olursam beni dışlarlar”

 

Duygusal yüklenme, kişinin yaşadığı olayları anımsamasını kolaylaştırır. Uzak geçmişten çok yakın geçmişle ilgilenir.

 

Sokrat gibi sorgulamada, danışan kendi kendinin düşüncelerini sorgulamayı öğrenir. Olumsuz düşünceleri, gerçekçi olmayan olumlu düşüncelerle değiştirmek, istenmedik sonuçlara yol açar, işten atılmak, terkedilmek gibi.

 

Korkunçlaştırmayı bırakma, anksiyete  bozukluklarında çok işe yarar.

Yeni anlamlar yükleme: Dış etkenleri tümüyle gözardı edip bütün sorumluluğu üzerine alma kaygıyı davet ediyor. Dünyayı tamamen kontrol edemeyeceğimizi kabuletmeliyiz.

Varsayımlar ve kurallar; danışanların kendi kendine imzaladıkları sözleşme gibidir.

–     Kabul görme- sevilme

–    Yeterlilik ve başarı gösterme

–   Denetim altında tutma, İşlevsel olmayan yaygın varsayımlardır.

ANOREKSİYA NERVOZA: DÜŞÜK KİLODA (ZAYIF) OLMANIN OLUMSUZ ETKİLERİ

Normal kilonun altında olmanın kişi için sağlıksız ve zararlı olduğu bilinmelidir. Düşük kilo nun fizyolojik, psikolojik ve sosyal açılardan bir takım olumsuz etkilerinden bahsetmek mümkündür. Anoreksiya Nervoza tanısını karşılayan kişilerin ise normal kiloda olmayı reddettikleri, kilo almaktan şiddetle korktukları, gıda alımını şiddetle azalttıkları, kendi bedenlerini ve beden biçimlerini yanlış yorumladıkları görülmektedir.

Beynimiz çalışırken vücut enerjisinin büyük kısmını kullanır. Düşük kiloda olan kişilerde beynin günlük çalışma faaliyetleri için gerekli enerji sağlanamadığında kişi düşünce işlevselliğinde, plan yapma ve karar verme becerileri gibi yönetici ve yürütücü işlevlerde zorluklar yaşayabilir, konsantrasyon güçlüğü çekebilirler. Duygu durumlarında iniş ve çıkışlar yaşayabilen düşük kilolu kişilerin sıklıkla kaygı ve huzursuzluk hissettikleri görülebilmekte, duygularının davranışlarına etki etmesiyle özellikle yemek yeme alışkanlıkları ile ilgili bir takım takıntılı davranışlar sergileyebilmektedirler.

Takıntılı bir hayat tarzıyla birlikte belli başlı rutinleri benimseyen ve genellikle bu sınırların dışına çıkmayı istemeyen düşük kilolu kişiler, sosyal yaşamda da zorluklarla karşılaşırlar. Yaşamlarında ve ilişkilerinde daha çok kendilerine odaklı olmaları; eğitim, iş ve sosyal yaşamdaki ilişkilerinde işlevselliklerinin azalmasına, dahası bunun sonuncu olarak sosyal yaşamdan geri çekilmelerine yol açar.

Zayıf kişiler yanlızca düşük kiloda olmaları sebebiyle değil, aynı zamanda düşük kiloda olmayı belli bir dönem sürdürdükleri için de önemli fizyolojik problemlerle karşılaşabilirler. Hormonal değişimlere bağlı adet düzensizlikleri, cinsel istek ve uyarılmada azalma; uyku kalitesinde düşüklük; mide ve bağırsaklarda midenin küçülmesine bağlı sindirim problemleri, yemek yeme alışkanlıklarındaki aşırı baharat ve tatlandırıcı kullanımına bağlı tat algısı problemi; kalp ve damar sistemlerinde ritim bozukluğu ve düşük tansiyon problemleri; kemik direncinde azalma ve kemik erimesi gibi problemler, kas zafiyeti ve kaslarda azalmaya bağlı hareket etme sorunları; ciltte kuruluk, tüylenme ve saç dökülmesi gibi rahatsızlıklar görülebilecek olası klinik tablolara örnek teşkil eder.

Psikiyatri Uzmanı Dr. Zeynep Pınar

Moral Psikiyatri Kliniği

KAN BAĞI

İnsanlar kendi aralarında kolayca hizipleşebilir. “Annen doğuruyor düşmanı” derler. Çiftleri kavga ettiren sebep, sadece aşk yada sevgisizlik değil, güç iktidar anlamınıda taşıyan paradır. Para ve mal sebebiyle arkadaşlık, akraba, aileler birbirine girer küserler. Didişmeleri için sebep yoksada kıskanırlar, sonuçta kan bağı olan kişiler iyi ve mutlu zamanlarını paylaşamayabilirler. Ama acı kötü günlerde… biri hastaysa, yokluk ve sıkıntıda ise normal bir insan kendi canından birine dayanamaz. Duyarsız kalıyorsa bir sebebi yoksa ciddi kişilik bozukluğu var demektir.

Psikiyatri Uzmanı Dr. Zeynep Pınar

Moral Psikiyatri Kliniği

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

Yukarı ↑