Ara

Etiket

iletişim

Disosyatif Bozukluk Nedir

Disosiyatif Bozukluk

http://www.zeyneppinar.com/disosiyatif-bozukluk-nedir/ ‘dan alıntıdır.
Disosiyatif Bozukluk ülkemizde sık görülen bir ruhsal rahatsızlıktır. Disosiyatifin kelime anlamı çözülmedir. Disosiyatif Bozukluk çeşitli ruhsal sıkıntılar veya travmatik (üzücü, korkutucu, utandırıcı, öfke uyandırıcı) olaylarla bireyde bilinç- bellek ve kimlik sorunlarının (saçma sapan veya farklı biriymiş gibi konuşma, konuşamama, bayılma, unutkanlık, kim olduğunu bilememe vb) ortaya çıkması anlamına gelir.

Disosiyatif Bozukluk nedir?

Belirtileri nelerdir?

Disosiyatif Bozukluk neden olur?

Ne gibi sonuçları olur?

Tedavi nasıl yapılır?

Disosiyatif Bozukluk nedir?

Bu hastalarda yapılan bütün tetkik ve incelemelere rağmen bu belirtilere neden olabilecek bir beyin rahatsızlığı bulunamaz. Çocukluk döneminde kötü davranılma-travma öyküsü ile disosiyatif belirtiler arasında belirgin bir ilişki bulunmaktadır. Psikiyatri hasta grubunda yaklaşık % 5- 10 oranında görülür. Psikiyatrik sınıflama sistemi DSM IV’de 4 tipi tanımlanmıştır: Disosiyatif unutkanlık, disosiyatif kimlik bozukluğu, disosiyatif füg, depersonalizasyon bozukluğu. Ayrıca ICD 10 tanı sisteminde ise buna ek olarak disosiyatif bayılmalar ve kendinden geçme de yer almaktadır.

Belirtileri nelerdir?

En sık görülen ve doktora başvuruya neden olan belirti bayılmalardır. Bayılmalar, sara benzeri nöbet geçirme, çırpınma, kasılma gibi belirtiler şeklinde olabilir. Bu tür belirtiler genelde diğer insanlarla birlikteyken ortaya çıkar; hasta yere yavaş düşer yaralanma görülmez. Etrafta konuşulanları duyabilir ancak cevap veremez ve bayılma genelde uzun sürelidir. Bazı hastalar bu bayılma sonrası yüksek sesle ağlayarak kendine gelir. Kendine gelirken saldırgan davranışlarda bulunma saçını, yüzünü yolma gibi taşkınlık belirtileri görülebilir. Bu nöbetlere konversiyon tipi bayılma veya pseudo epileptik nöbet de denir Kişi eğer bu bayılma ve sonrasında olanları ve yaptıklarını hatırlamıyorsa bu aynı zamanda disosiyatif (kendinden geçme) nöbet olarak da adlandırılabilir.

Bayılma kadar sık başvuruya yol açmamakla birlikte Disosiyatif Bozuklukta görülebilen diğer belirti tipleri arasında kişinin travmatik bir olaydan sonra belli bir dönemi veya önemli kişisel bilgilerini ve kim olduğunu ani olarak hatırlayamaması (disosiyatif amnezi), disosiyatif amneziyle beraber kişinin kendisini farklı bir kişi olarak yaşantıladığı kişiliklere sahip olması (disosiyatif kimlik bozukluğu veya çoğul kişilik), bireyin farklı bir yerde farklı bir kimlikle belli bir süre yaşayıp eski kimliğini ve bilgilerini hatırlamaması (disosiyatif füg-kaçma)

Disosiyatif Bozukluk neden olur?

Disosiyatif bozuklukların kökeninde hemen daima çocukluk çağında yaşanmış kötü olaylar vardır. Çocuk kendisinden çok daha güçlü olan ebeveynleri veya büyük kişilerin kötü muameleleri ve olumsuz olaylar karşısında çok güçsüz ve çaresizdir, bu olaylarla baş edebilmek için tek yöntem disosiasyon yani zihinsel olarak durum. ortam ve kendisinden uzaklaşma ve kopmadır. Çocuklukta bu yöntemi öğrenen bireyler yetişkinlik dönemlerinde de bu tarzı sürdürür. Disosiyatif Bozukluk çeşitli ruhsal zorlanmalar karşısında bazı bireylerin tepki verme biçimidir, yani kişinin başa çıkamadığı travmalar (fiziksel bütünlüğe tehdit, dayak, işkence, şiddete maruz kalma, veya böyle bir duruma şahit olma, cinsel saldırı ve istismar, doğal afet ve felaketler, kişilerarası ilişkilerde kavga tartışma vb) ve diğer sorunlar (aile içi tartışma, ailevi sorunlar, kendisine yakıştıramadığı bir olaydan dolayı kendisini suçlama veya başkaları tarafından suçlanma, aşırı korku, endişe, pişmanlık) olduğunda bu duruma verdiği tepki biçimidir.

Disosiyatif bayılma veya kendinden geçme kişinin olumsuz yoğun duygulardan geçici olarak uzaklaşmasını sağlayan bir korunma düzeneğidir. Bu tür bayılmalar elektrikli cihazları yüksek voltajdan koruma işlevi gören sigortanın yüksek voltaj geldiğinde atarak elektriği kesip sistemi kapatmasına benzer. Birey bilinçli bir haldeyken kaldıramayacağı yoğun olumsuz duygulara (öfke, üzüntü, utanç, korku vb) maruz kaldığında “sigorta atarak” kişi bilincini kaybetmekte ve bu yoğun ruhsal acıdan geçici olarak kurtulmaktadır. Disosiyatif bozukluk sakin, kibar, insanları üzmek istemeyen ve onlara hayır diyemeyen insanlarda sık görülür. Buna dayalı olarak disosiyatif bozukluk olan ve çevresi ile sözel iletişim kuramayan ve sıkıntılarını paylaşamayan insanların bu sıkıntılarını bilinç değişikliği ile bir anlamda dile getirdikleri düşünülmektedir. Belirtiler her tür ruhsal baskı yaratan olaya bağlı çıkabilir (yas, ölüm, tartışma, ekonomik güçlük, ailevi sorunlar). Disosiyatif belirtileri ruhsal olarak iki yarar sağlar: İlk olarak kişi kendisinde sorun yaratan ruhsal sıkıntıdan kurtulur, ayrıca dolaylı olarak rahatsızlığı nedeniyle çevresinin tutumu daha destekleyici hale gelip kendisine anlayış gösterilebilir, kişi söyleyemediği bazı şeyleri bu durumda iken ifade edebilir. Bazı durumlarda ortaya çıkan belirtilerin kişinin yaşadıklarıyla bağlantısı olabilir örneğin görmemesi gereken bir olaya tanık olan bir kişide bu olayı hatırlamama ortaya çıkabilir.

Ne gibi sonuçları olur?

Bu belirtiler nedeni ile hastanın bazı sorunları azalabilse de iş ve aile hayatlarında sorunlar ortaya çıkar verimleri azalabilir. Aniden başlayan, geçici olarak yaşanan zor bir durum sonrası ortaya çıkmışsa, kişide başka psikiyatrik hastalık veya bedensel hastalık yok ise sonuç genelde iyidir. Ek rahatsızlığı olmayan veya geçici zorlanmalar nedeniyle disosiyatif ortaya çıkan hastalarda eğer sorun ortadan kalkmışsa belirtiler zamanla kendiliğinden kaybolur. Bu rahatsızlığı olan kişiler telkine yatkın oldukları için bir takım halk doktorları veya tıp dışı yöntemlerle hemen iyileştiği söylenen rahatsızlıkların çoğunluğunu disosiyatif bozukluk oluşturur. Bu hastalar telkine yatkın olduklarından hipnoz veya diğer tıp dışı telkin yöntemlerine iyi cevap verip belirtileri aniden geçebilirse de bu çok kalıcı olmaz, bir süre sonra yaşadıkları sıkıntılarla tekrar belirtiler ortaya çıkar. Uzun yıllardır süren, olumsuz yaşam koşulları ve zor olayların süreklilik gösterdiği kişilerde tedaviye rağmen belirtiler devam edebilir.

Tedavi nasıl yapılır?

Fiziksel ve ruhsal olarak iyice incelenen ve nörolojik bir hastalık saptanmayan hastalarda psikiyatrik muayene ile disosiyatif bozukluk tanısı konulduktan sonra tedavi başlanır. Kişide beyinle ilişkili yapısal bir hastalık bulunmadığından tedavisi acil değildir ve psikiyatrik tedavilerinin de acil servis koşullarında yapılması olanaksızdır. Bu hastaların psikiyatri hekimine psikiyatrik muayeneye uygun oldukları zaman yani konuşarak kendilerini anlatabildikleri dönemde tedaviye getirilmeleri uygundur.

Aile ve yakın çevrenin bu kişilerle sadece disosiyatif belirtileri varken ilgilenmesi (yani sadece bayılınca, saçma sapan konuşunca, dili tutulunca vb) sorunun sürmesine yol açar. Bu nedenle ailenin bu kişiye uygun ve destekleyici bir yaklaşımı genel olarak göstermesi disosiyatif belirtileri varken özel bir tutum değişikliği göstermemesi yararlı olur.

Tedavide ailenin doktorla işbirliği içinde olmasının tedavinin başarısı açısından büyük önemi vardır. Bazı kişilerde ek bir başka ruhsal rahatsızlıklar olabilir o zaman bunun tedavisi yapılmalıdır. Üzücü veya sıkıntı verici bir olay sonrası bayılan ve bunun psikolojik kökenli bayılma olduğu doktorlar tarafından onaylanan kişiler aile ortamında bayıldığında onu sakin bir odaya alıp yalnız bırakmak hastaya daha iyi gelecektir. Bu tür hastalara soğan koklatma, soğuk duşa sokma, kolonya ile el ve yüzü ovulması, çevredeki herkesin başına toplanması gibi işlemler uygulamak yardımcı olmak yerine stresini daha da artırmaktan başka işe yaramaz. Kronik ve zor olgularda tedavide iki nokta üzerinde durulur birincisi hastada zorlanma yaratan sorunların çözümü ve ikinci olarak da sorunlar karşısında disosiyatif tepkisi yerine daha olgun tepkiler geliştirmenin sağlanması. Bu bazen yıllarca sürecek ve kişilikte kısmi değişikliği hedefleyen psikoterapilerle olanaklıdır.

Gençlerde ve çocuklarda dissosiyasyon

Dissosiyatif bozukluklara gençler arasında çok rastlanır. Çocuklarda da görülür. Çocuk yaşta tedavisi daha kolaydır. Özellikle öfke patlamaları, evde ya da arkadaşları arasında şiddet kullanma, bazı söz ya da davranışlarını hatırlamama ve bu nedenle yalan söylüyor gibi görünme, ders başarısında nedeni anlaşılamayan dalgalanmalar olması, kimi zaman keyfi yerinde görünürken zaman zaman öfkeli, üzgün ruh hallerine kapılma en sık görülen belirtiler arasındadır.

Cinsel konularda fütursuz davranma, uyuşturucu madde kullanma, intihar girişimi, kendi bedenine zarar verme gibi davranışlar olabilir. Özellikle tedavisiz kalan vakalarda bu gibi yönlere sapma daha fazla görülür. Evde dissosiyatif durumu olan bir çocuk ya da gencin varlığı anababa ve tüm aile için de çok zor bir durumdur, bir çokanababanın evliliği bu nedenle sarsılır.

Dissosiyatif bozukluk olan durumlarda hemen her zaman 10 yaş öncesinden başlayarak çocukluk çağında olumsuz yaşam deneyimlerine rastlanır. Bunlar kimi zaman sıklıkla dövülme, aşırı derecede eleştiriye uğramış olma, cinsel taciz, ya da ihmale uğramış olma gibi bariz travmatik olaylardır. Ancak vakaların bir çoğunda ilk bakışta bu tür olaylar görülmese de (‘Görünürde Normal Aile’ ) anababa tutumlarında dissosiyatif bozukluk yaratan kimi özelliklere rastlanır. Görünürde travmatik yaşantılar olmasa da model (‘cici’) çocuk olma yönünde aşırı baskı ya da aşırı derecede şımartma gibi etkenler de benzeri olumsuz sonuçlar yaratabilmektedir.

Çocuğun küçük olduğu yaşlarda anne baba arasında sık olarak aşırı tartışmalar cereyan etmesi, anne ya da babanın çocukla ilişkilerinde farketmeden çift (çelişkili) mesaj kullanmaları, aile içi gizli cepheleşme, aile içinde sahte uyum gibi ilk bakışta dikkati çekmeyen fakat yakından tanımakla anlaşılan travmatik etkenler bulunur.

Dissosiyatif Aile

Bazı ailelerde küçük ya da büyük sırlar olur. Ailede yaşanan kimi olaylar görmezden gelinir. Kimi aile bireyleri,özellikle anababalar bazı olaylardaki sorumluluklarını algılamak istemezler,çünkü bu suçluluk duygusu yaratır. Buna karşılık kişilerin bazı gerçekleri kendilerinden bile saklamaları bazan ailede bir kişiyi günah keçisi haline getirir, o bir çok duyguyu diğerleri adına da yaşar.

Bu nedenle, dissosiyatif ailelerde çoğu zaman bir kişi (bazan evdeki çocuk ya da genç) ruhsal sorunlar yaşarken diğerleri normal görünürler. Psikiyatristin görevi böyle durumlarda tüm aileyi ele alarak bir kişilik hasta konumunu taşımak zorunda kalan bireyi sağlıklı duruma çekmektir. Bu yaklaşım genellikle hem o bireye hem de ailenin bütününe yararlı olur. Özellikle çocuk ve gençlik psikiyatrisinde bu tür durumlara daha sıklıkla rastlanır.
Kişinin başından geçen olayların yarattığı stres onun dayanabilme gücünü aştığında ruhsal travma yaşantısı ortaya çıkar. Dolayısı ile aynı olay değişik kişilerde travma etkisi yapabilir ya da yapmayabilir. Psikiyatride tüm ruhsal bozukluklar travma ile ilgili olanlar ve olmayanlar biçiminde ikiye ayrılabilir. Bilinen ruhsal bozukluklar içersinde bazıları büyük oranda travma etkisi ile oluşanlar bulunduğu gibi, ağırlıklı olarak bünyesel (biyolojik-genetik) etkenlerle oluşan bozukluklarda da travmanın ikinci dereceden de olsa bir rolü bulunabilir.

Ruhsal travma doğal afet, trafik kazası, hastalık, ölüm gibi nedenlerle olabileceği gibi insanın insana yaptığı kötülük nedeniyle de oluşabilir. Çocuklukta olan ve uzun süre devam eden travmalar, özellikle ailelerin çocuk yetiştirmede yol açtığı olumsuzluklar erişkinlikte de izleri görülen kronik ruhsal bozukluklara yol açabilir. Erişkinlikte yaşanan travmalar ise daha sınırlı bir etki yaratırlar, ancak kişinin daha önceki yaşam öyküsüne bağlı olarak kronikleşen reaksiyonları da başlatabilirler.

Ruhsal travma kişinin ruhsal dünyasında iç çelişkilere, sık duygusal oynamalara, birbirine karşıt düşünce biçimleri arasında gidip gelmeye, travma ile ilgili konuları zihinden uzaklaştırma çabalarına, kimi zaman da olayla ilgili konuları aşırı derecede düşünmeye, bu gibi duygulardan uzak kalma çabası içersinde duygularını ve yaşamını aşırı kısıtlamaya ve daraltmaya da götürebilir.

Ruhsal dünyamızdaki iç uyum ve harmoninin kaybına genel olarak sağlıksız dissosiyasyon adını vermekteyiz. Dissosiyasyon sözcük olarak ayrılma, bölünme, kopma, çözülme gibi anlamlar taşır. Psikolojik açıdan ise kişinin zihninde yer alan duygu,düşünce, anı ve benzeri içerikleri geçici olarak kompartımanlaştırması, bir kenara koyması anlamına gelen bir mekanizmadır. Bu mekanizma aşırı ölçüde olduğunda kişinin ruhsal bütünlüğü tehdit altına girer.

Uzm Dr Zeynep Pınar
http://www.zeyneppinar.com

SOSYAL FOBİ

Sosyal fobi (yeni adı sosyal anksiyete bozukluğu olarak değiştirildi), bireyin başkaları tarafından yargılanabileceği kaygısını taşıdığı toplumsal ortamlarda mahçup ya da rezil olacağı konusunda güçlü ve inatcı korkunun olduğu bir kaygı bozukluğudur. Kişi korkusunun anlamsız olduğunu bilir. Belirtiler 6 aydan uzun sürmelidir. Hastalık kişinin olağan günlük işlerini ve toplumsal etkinliklerini, karşı cins ilişkilerini, okul ve iş başarısını aşağı çeker. Mevcut yetenek ve birikimini ortaya koyamaz.

Kişiler başkalarıyla etkileşimde bulunmalarını gerektiren ya da bir eylemi başkalarının yanında yerine getirebilmeleri gereken durumlarda anksiyete (çarpıntı, terleme, titreme, kızarma, ellerde titreme, sesinde titreme, baş dönmesi, diare, uyuşmalar vs.) belirtileri gösterirler ve de anksiyete belirtileri göstereceklerinden ötürüde beklenti anksiyetesi yaşarlar, bunlardan olabildiğince kaçmaya çalışırlar. Başkalarının kendileri ile ilgili olarak anksiyeteli, zayıf gibi yargılarda bulunacağını düşünürler. Ellerinin ya da seslerinin titrediğini farkına varacaklarıyla ilgili kaygılardan ötürü toplum önünde konuşmaktan korkabilirler ya da düzgün bir biçimde konuşamıyor gibi görünmekten korktukları için başkaları ile karşılaşmak istemezler. Diğer insanların ellerinin titrediğini görmesinden utanç duyacaklarından korktukları için başkalarının yanında yemekten, içmekten ya da yazı yazmaktan kaçınabilirler ve hatta ortak tuvaletleri kullanmak (utangaç mesane) onlar için çok zor veya imkansızdır.

Sosyal fobik çocuklar mantıksız korkularının olduğunun farkında olamazlar. Öfke belirtisi, içe kapanma, dona kalma şeklinde belirtiler verebilirler. Sadece yetişkinlerle ilişki kurmakta problemleri yoktur, aynı zamanda akranlarıylada ilişki kuramazlar, oyuna katılamazlar. Sosyal fobik çocuğun en iyi terapisi oyun, en iyi terapisti anne-baba ve öğretmenidir. Ama kültürümüzde hareketli çocuk dikkati çeker ve yardım alırken, sosyal fobik çocuklar ve dikkat eksikliği olan kızlar çok geç yardım alırlar. Çocuk ne kadar küçükse yardım o kadar kolay olacaktır.

Sosyal fobik bireyin ebeveyni, aşırı koruyucu, daha reddedici kişilerdir. Baskın insanlar başı dik yürüme ve rahatça göz teması kurma eğilimindedir. Sosyal fobikler, başı önde ve göz temasından kaçar. Sosyal fobik birey sonuçta bekar kalır, statüsünden aşağıda bir işte çalışır.

Liebowitz Sosyal Fobi Ölçeği’nde belirlenen sosyal durumlar şu şekildedir.

  • Toplum içinde veya yalnızken de telefonla görüşme
  • Küçük bir grup etkinliğinde yer alma
  • Toplum içinde yemek yeme
  • Toplum içinde bir şeyler içme
  • Otorite ile konuşma
  • Dinleyiciler önünde konuşma, rol yapma
  • Partiye/ eğlenceye gitme
  • Başkaları tarafından izlenirken çalışma
  • Başkaları tarafından izlenirken yazma
  • Çok iyi tanımadığı biriyle telefonda görüşme
  • Çok iyi tanımadığı biriyle yüz yüze konuşma
  • Yabancılarla karşılaşma
  • Genel tuvaletleri kullanma
  • Birilerinin oturduğu odaya girme
  • İlgi odağı olma
  • Bir toplantıda hazırsızlık konuşma yapma
  • Yetenek, yeti veya bilgi testine tabi tutulma
  • İyi tanımadığı birine onaylamadığını veya aynı düşüncede olmadığını ifade etme
  • Çok iyi tanımadığı birinin gözlerinin içine bakma
  • Önceden hazırlanmış bir raporu bir gruba sözel olarak sunma
  • Romantik veya cinsel ilişki amacıyla biriyle tanışmaya çalışma
  • Alınan bir malı parasını geri almak üzere  iade etme
  • Parti / davet verme
  • Israrlı bir satıcıya karşı koyma

Toplumda görülme oranı %3-13 arasında değişmektedir. Tüm dünyada depresyon, alkol ve madde kullanım bozukluğundan sonra sosyal fobi 3 sırada görülen kaygı bozukluğudur.

Sosyal fobiye; anksiyete, duygu durum bozukluğu, madde kullanım bozukluğu, bulmia nervoza eş tanı olarak görülür.

Tedavisi

          Kişiye (utanacak ne var) demek yetmez, profesyonel yardım gereklidir. Tedavide ilaç ve psikoterapi (bilişsel davranışçı psikoterapi) uygulanır.

 

Uzm Dr Zeynep Pınar

Psikolog Kübra Dinçtürk

BAZI İNSANLAR YILAN GİBİ ÖÇ ALIR

 

Yaşamdan örnek: 70 yaşında kadının anıları:

1940 lı yıllarda Ege’de bir köyde 8 yaşlarında bir çocuktum. Bizim evin yanında diğer amcamın evi, onunda solunda en küçük amcamın evi, bizim evin önünde ise ortanca amcamın evi. Köy meydanının karşısında halamın evi, dereye yakın dayımın ve dedemin evi, köye saçılmış 4-5 teyzemin evi ile köyün neredeyse dörtte birini oluşturuyorduk. Babam herkesin büyüğü, ticaretle uğraşan, devlet erkanı ile görüşen, öfkeli mükemmelliyetçi, kuralcı biri idi. Elini beline bağlamış birini görse düzelttirdi. Tüm kardeşleri onun dediği gibi yaşardı. Evimizin arkasında ki akraba olmayan komşumuzu da bir kez hırpalamıştı, susturmuştu. Ben 10 yaşlarımda iken babam hastalanınca bizim evi taş yağmuruna tuttu. Efelenen hasta babam dışarı çıkınca, tüm aile babamı ayaklarının altına aldı. Hamile olan annem babamı kurtaramayacağını anlayınca, yan evde oturan amcama imdat dese de, amcanın karısı yenge kapıyı kilitlemişti. Sebebi; 6 çocuğu ile amcanın başı belaya girmesin diye. Duvarda ki silahı ile kapı kilidini kıran amca imdada yetişmiş ve ateş edip babamı kurtarmıştı ama karşı taraftan birinin gözü saçma ile kör olmuş ve amcam hapse girmişti. Bu arada annemin karnında ki bebek de düşünce güya eşitlendiler. Aradan geçen 40 yılda bir bir büyükler öldü. Yeni iki nesil büyüdü, silahı eline alan amcamın 6 çocuğu büyüdü okudu, çeşitli mesleklerde başka şehirlere gittiler. Amcam yaşlandı, babam öldü. Silahlı amcamın en küçük kızı, liseyi bitirmiş üniversiteye hazırlanıyordu. Köyün en okumuş, en güzel, (köy muhtarı da olan amcamın) amca kızını isteyen pek çok delikanlı vardı. Köylerde bizim zamanımızda kızlar başlık parası ile evlendirilirdi, delikanlılar için evlenmek pahalı bir işti. “Kız kaçırmak, kaldırmak, kız kapamak” evliliği ucuza getirmekti. Amcamın her pazartesi pazara … gittiğini bile komşu kadın, “bir güzel kumaş aldım göstereyim” yalanı ile amca kızını evine çağırıp, bir oğlanla kapayıp zorla gelin ettirmişti ve çaresiz kız o gün köyden bile kaçıp gitmek zorunda kalmıştı. O kadın, gözüne saçma gelen adamın karısıydı 30-40 sene sonra kocasının öcünü almıştı. Bir başka günahsız kızı harcayarak.

Psikiyatri Uzmanı Dr. Zeynep Pınar

Moral Psikiyatri Kliniği

CUMHURİYET KADINI BU KADAR UCUZ MU?

Yaşamdan örnek:

Yakışıklı bir adam, yabancı okullarda lise eğitimi, yurt dışında üniversite eğitimi, parlak bir kariyer. Yurt dışında eğitimde tanıştığı kültürlü eşiyle uzun bir beraberlik sonrası evlilik,güzel çocuklar insan başka ne ister? Harcamayı seviyor ama çok kazanmayı pek bilememiş. Hırslı ama bunu başkalarından beklemeye alışmış “yetersizim ne yaptığımı bilmiyorum. Ya çok uzakta erişemeyeceğim kişilerle sanal ortamda yazışmaya yada evli kadınlarla görüşmeye çalışıyorum ve sonunda  yakalandım. Yine yapar mıyım?

Çıkan erkeğin arkasından içeriye giren eşine daha çok şaşırıyorum. Bugün ki perişan haliyle bile resmini çekip bir derginin kapağına koysanız olur. Bu kadar genç, güzel,bakımlı,iyi giyimli,entelektüel,duyarlı kadına pek az rastlarsınız. Üstelik otoimmün bir beyin hastalığına da yakalanmış. Pamuklara sarıpta saklanası bir hali var. Yurt dışında tanıştığı erkek arkadaşını derleyip toplayarak üniversite okuyup, işe başlamış. Evlendikten sonra oturdukları evin tüm masrafını karşılıyor eşinden daha iyi kazanıyor. Evi, bakıcıyı,işini,çocuğunu çekip çeviriyor. Çekirdek ve geniş ailede ki problemleri çözüyor, çok da mutlu olmadığı için yoga,meditasyon ve spor yaparak kendini iyi hissetmeye çalışıyor. Ek kartını verdiği eşinin kontrolsüz harcamaları sonucu yenice kartı elinden almış. Adamın maaş kartının borcunun hesabını bilmiyor, bilmek istemeye gücü yetmiyor “eve borç getirmesin yeter” diyor. Yine de göbeklenen eşinin sağlığını korumak için onu spor salonu ve yüzmeye yazdırmış. Kocasına bu dünya da cenneti hazır etmiş huri kızı. Cinsel yaşamlarıda mükemmel… ve şaşkın durumda “nerede hata yaptım” “Evden kovsam ne yer, ne içer, nereye gider” kaygısı taşıyor.

Şimdi pek çoğunuzun cehenneme gitsin o adam, bu kadın deli mi? Seksten başka paylaştıkları ne varmış ki dediğinizi duyar gibiyim. En yakınınızdakilerden bu tür hikayeleri duyarsınız “bekara eş boşamak kolaydır” derler. “Hemen boşar, alır satarsınız” amaaa senelerce duygusal yatırım yaptığınız, bir hayatı paylaşacağınızı planladığınız kişiden olumlu duyguları çekmek bıçakla kesmek gibi olamaz. Kişi önce ŞOKE olur, İNANAMAZ. Sonra ÖFKE  duyar ,sonra içinden dışından PAZARLIK eder,sonra DEPRESYON a girer en son yaşadığı olayı çözer KABULLENİR .Bu bilimsel tanımın beş basmağını KÜBLER ROSS tanımlamış. Kişi ne  düşüneceğini, nasıl davranacağını bilemez. Tahteravallinin bir ucunda ki hareket etmiştir, önceden tahteravallinin bir ucu yere yapışık, bir ucu havada da olsa, patolojik de olsa bir denge vardır. Şimdi tahteravalli bir aşağı, bir yukarı, stresin tam tanımı bu. Tekrar dengeyi nasıl sağlayacak? Üstelik tahteravallinin tam ortasında oturan 4 yaşında ki bir kız çocuğu babaya aşık. Beyinde ki hastalık, bozulan  psikolojosi ile ya artarsa ne kendine ne kızına yetememe korkusu??!!!

Siz olsanız ne yapardınız?

Psikiyatri Uzmanı Dr. Zeynep Pınar

Moral Psikiyatri Kliniği

BİR GENCİ BÜTÜN BİR MAHALLE BÜYÜTÜR

Anne babalar; çocukları ile ilgili psikolojik problemlerde iki kat üzüntü duyarlar. Özellikle anneler zan altındadırlar. Çocuğun, gencin özellikle de kızların terbiyesinden mesul tutulurlar. Bazen anne, baba ve çocuklar arasında ezilir. Kızı onaylamadığı bir gençle evlendi diye karısını boşayan adam bilirim. Anne babalar söz birliği ile belli bir disiplinle büyütselerde bambaşka bir genç ortaya çıkabilir. Ortalama olarak gençler pek çok yanları ile ailelerin benzerleridir (Armut ağacının dibinde armut bulunur. Buda bir atasözü. En güzel aşılanmış armut ağacının dibinde en az birtane eğri büğrü bir armut bulunur) Küçük noktada bile ayrışmaları bazı ailelerde devasa probleme dönüştürülür. Pek çok anne baba kendini çocuğun ‘SAHİBİ’ zanneder. Oysa sadece ‘Veli’sidir. Yani çocuklar, ebeveynlere ‘emanet’ ayrı birer bireydirler. Beden ve benlik sınırlarına saygılı olmalıyız. ‘Annene babana pöf demeyeceksin’ sözünü dillerine pelesenk edip evlatlarını esir almaya çalışanlar genellikle kendi sorumluluklarını taşımayan ebeveynlerdir.

Çocuk bir bitki tohumu gibidir, büyüdükçe cinsi belli olan. Sakin çocuğunuzdan çılgın bir ergen ondan da işkolik bir delikanlı çıkabilir. Bazen de aşırı yaramaz bir çocuktan merhametli bir delikanlı çıkabilir. %50 genetik yapıyı %50 çevresel yapı şekillendirir.  Anne baba ne yaparsa yapsın bambaşka karakterde bir çocukta büyüyebilir. İki beyazdan bir zenci doğma ihtimali gibi mümkün bir durumdur.

Hayatta en ızdıraplı durumdur. Pek çok ebeveynin korkulu rüyasıdır “hayırsız evlat”. “Evladın hayırsızmı neylersin malı, evladın hayırlımı gene neylersin malı” atasözünde iyi huylu çalışkan bir evladın paha biçilmez değeri anlatılır. “Ana gibi yar olmaz” sözünde annelerin koşulsuz sevgisinden bahsedilir, ama bir taraftanda annesiz çocuklar  yolda, her yerdeler… Sokak çocukları, mendil satanlar,dilenenler,cam silenler. Onlarında anneleri ve babaları var ‘öf’demeye hakları olmadıkları.

Büyük kaos içinde olan ailelerin çocukları her yönde risk altındadır, özellikle alkol ve madde açısından ama yinede her aileden ve bireyden bağımlı çıkabilir. Sonuçta insanlar; hastalıkları için psikiyatriste başvuruyorlar vede en çok eş ve çocuklarından şikayet etselerde, en ağır travmayı anne babaları ile aralarında ki açık örtülü çatışmalarda uğrarlar. Bazen çok uzun zamanımızı alır onları “helalleştirmek ve hesaplaştırmak” bazen ölmüş ebeveyne mektup yazdırırız sonradan.

Çocuğa rol model sadece anne baba değildir. Çekirdek, geniş aile, komşular, televizyon dizileri,internet derken pek çok rol model ilave oldu. Mahalle  internet sayesinde sınırsız artık. Yine az bilinen bir atasözü ile kapatayım: “bir alimden bir zalim, bir zalimden bir alim doğar”.

Psikiyatri Uzmanı Dr. Zeynep Pınar

Moral Psikiyatri Kliniği

 

 

KAOTİK AİLELERİN ŞANSSIZ ÇOCUKLARI

50 yaşında, 25 yıldır bipolar affektif bozukluk hastası varlıklı bir ailenin,çok iyi eğitimli kızının ne bir işi, ne bir ailesi olamamıştı. Zaman zaman alkol ve madde (joint) ve pek çok ekstramarital ilişki ile karmakarışık hayatı olan hastanın en büyük korkusu, sapasağlam bedenine rağmen depresyonun derinliklerinde iken kendisine yardım edecek kişinin bulunmayışı ve çaresizlikti. Manik dönemde pervasız davranışları ile tanıştığı normal kişiler, arkadaşlar ondan uzaklaşıyordu. Ayrı olan anne ve babasının ona ilgisi yetersiz geliyor, 85 yaşında baba, 75 yaşında anneden ilgi bekliyordu. Sosyal yaşamında ki yalnızlığı, saçma sapan ilişkilerini arttırıyor. O ilişkiler stresini, stres bipolarını tetikliyordu. İnsanlardan ilgiyi sadece para ile alabileceğini zannedip, garip arkadaşlıklar kuruyordu. Çocukluğuna dönelim.

Çok güzel bir anne, kibar düşünceli, zengin bir baba , bir oğlan kardeş seçkin mahalle ve iyi komşular. Büyük kızı 12, oğlu 9 yaşında iken genç ve güzel anne, ailecek sıkça görüştükleri ailenin adamına aşık olur ve aklı başından gider. Kocasını boşayıp bu adamla evlenmek için acele eder ama adam eşini boşamaz, ortada kalır ve bir daha evlenmez. Kızı babası sahiplenmişken, kız annesi ile yaşamayı tercih eder.

Kızı ve oğlunu tek başına büyütürken , eşinin evlendiğini  artık 18 yaşında ki kızından öğrenir ve eşinin bir yıl süren nişanlığını bilip kendisine söylememe  tembihine uyan kızına,’ artık sana bakamayacağım’ der ve kızına haber vermeden evinin kapı kilidinide değiştirerek baba evine yollar. Amacı 5 yıl sonra evlenen eski eşinin mutluluğunu gölgelemek olduğu kadar “çocuğu babanın annesi varken bir gözü, annesi yokken hiçbir gözü görmezmiş” atasözünüde aklında tutarak, mirasın ve babanın yeni eşe kalmaması için, baba evine geri gönderirken kızına açıklama yapmaz. Bir gün anahtarı ile kapıyı açamayan kızının anneye güveni yerle bir olur.  Birkaç yıl içinde başlayan bipolar affektif bozukluk hastalığı yanı sıra annesinin  babasını, babasının annesini suçlaması asla bitmez. Annesinde kalan erkek kardeşi ile babasının ve kendisinin sürekli arası açılır.

Doktor ve ilaç takibini iyi yaptırsada, manik dönemde işlediği basit bir suçla adli tıp da takip edilmek, özgüvenini zedeler. Depresyona girip kendime bakamıyacağım, banada bakan olmayacak kaygısı hastalığını tetikler durur.

Sosyal değerlere yabancılık; kaç kuşak için hayatın acımasızlığını arttırıyor. Burada başrolde ki anne,  çapkın aile dostuna duyduğu aşkın geçici olduğunu düşünebilse, kendi ile iç çatışma yaşamadan biraz evliliğine zaman tanısa, kocasının eline su dökemiyecek sadakatsiz adamın gerçek yüzünü görecek. Düşünceden eyleme geçmeden aşkın kaybolup gittiğini izleyecekti. 40 yıl sonra anne ve baba ayrı ayrı pişmandı. Anne aşka inandığı için, baba ise bir erkek arkadaşı ile bu denli içli dışlı arkadaşlık ilişkisi kurduğu için. Anne miras için kızını kurban ettiği için, baba ise öfkeye  kapılıp “bana hanım çok” dediği için. (Babanın evlendiği ikinci eş, 30 sene kadar hizmetçilerle, üstüne yapılan evlerle yaşadıktan  sonra aşırı yaşlanan  babayı terk etti. Babanın ağır ameliyatında yanında sadece bipolar hastası olan kızı vardı )

 

Psikiyatri Uzmanı Dr. Zeynep Pınar

Moral Psikiyatri Kliniği

BUGÜN ÇOCUKLAR ANNELERİ AZARLIYOR

BUGÜN ÇOCUKLAR ANNELERİ AZARLIYOR

Xyz kuşağı derken, kuşaklar arası aralıklar giderek artıyor. Bugün ofise çıkarken asansörde 12-13 yaşlarında bir erkek çocuğu, kartla asansör düğmelerini ilk defa çalıştıran annesinin acemliğini, utanılacak bir becerisizlik olarak  algılamış olmalı ki  azarladı.

Geleneksel kurallara büyütülen bizim jenerasyonda annemizin gözüne bakardık. Sevgi, güven kaynağı olduğu kadar korku kaynağı idiler. Terlik, tokat yemeden büyüyen kaç kişidir? Belki çocuk psikiyatristlerinin bir bir anket çalışmaları vardır. Sonuçta erkenden sorumluluk aldık, evlendik ve aklımızda sıkıntılı, korkulu, mutsuz bir çocukluk anıları kaldı.

Yeni jenerasyon; oyun alanı, oyun zamanı, geniş aile, canlı hayvanlar, bahçelerden mahrum büyürken özel okul, pek çok giysi, oyuncak, teknoloji, para, hizmetçi, bakıcı ile büyüdü. Tüketerek ve eğlendirilerek mutlu olunacağını öğrendi, üreterek bir şey ortaya çıkararak değil. Kısaca para için söylenen söz hayatın her alanında geçerli bugün:  VERENE ÇOK ALANA AZ GELİR. Saygı, sabır, hoşgörü öyle. Çocuklar model alarak öğreniyorlar. Büyüyüp kendi de ebeveyn olan kişiler, anne ve babalarında beğenmedikleri davranışlara karşı yeni davranışlar geliştiriyorlar. Örneğin; hem tembel, hem bonkör babası batan genç, ileride çalışkan olmanın yanında cimri olmayıda seçebiliyor. Bugünün pek çok ebeveynleri mutlu, başarılı, ezilmemiş gençler yetiştireceğim derken, saygısız, bencil, sorumsuz bir nesil yetiştirdi.

Çözüm önerim: “Hayatta en hakiki gerçek ilimdir, fendir” deyip bilgi ile yetişmeli çocuklar. Sevgiyle, disiplin terazisi çok iyi ayarlanmalı. Deneme- yanılma ile uğraşma yerine ana-baba tutumu nasıl olmalı? Okunmalı, okutulmalı.

Eskiden insanlar “tarla domatesi” gibi doğal ortamda büyürlerdi. Bugünün insanı “sera domatesi” gibi büyüyor. Seralara hangi arı, hangi ayda bırakılacak, toprağın fe(demir) oranı, havanın nemi, ısısı, gübresi gibi bilgiler fenne uygun olmazsa domates toplayamazsınız. Anneyi azarlayan bu çocuklar genleri sağlamsa eninde sonunda  doğruyu bulurlar 30lu yaşlarda… Tabii zaten çok düşünüp kendisini 30-40lı yaşlarda dünyaya getirmiş yaşlı ebeveynini yanında bulabilirse…

Çocukları, sadece kendi istek, dilek deneyimlerimize göre büyütürsek hayata hazırlamamış oluruz. Unutmayalım: iyi anne baba, kendi ayakları üzerinde durabilen, uyumlu ilişkiler kurabilen evlat yetiştirendir!

Aile içi iletişimin önemi:

Aile içi iletişimin önemi:

Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için;

Milletde de, ailede de geçerli bir durum, bu film repliği. Öte yandan bencillik ise insanoğlunun en temel özelliği. Aile mutluluğu, vatanın bütünlüğü içinde olmazsa olmaz bir özellik. Bazı aileler görürsünüz uzaktan, başarılı, mutlu, zengin… içine girseniz bir takım sıkıntılar mutlaka vardır ama dikkatle bakarsanız ailede herkesi birleştiren katalizör biri mutlaka vardır. Aileyi bir eve benzetirsek birleştiren çimento nitelikli biri, çoğunlukla annedir  daha seyrek olarak babadır. Bazende erkenden ölüveren babanın yerini alan ağabey, hasta bir annenin yerini alan abla bu fonksiyonu bilinçli veya bilinçsiz yerine getirirler. Bu kişilerin taşınması veya ölümleri halinde aile bir araya gelemez olur. İyi ilişkiler aileyi de, şirketide, devletide güçlendirir. Buna niyetli bir kişinin bile yapacağı çok şey vardır.

Anne babanın iletişiminin sağlıklı olması durumunda aile birliğini sağlamak kolaydır. Öfke, kavga, tartışma doğru yönetilirse ilişkileri güçlendirir. Tersine sinsilik, pasif agresiflik, sürekli tek taraflı tahammül, inatçılık, kendini bilmezlik,, suistimal, saygısızlık, yalan, aldatma, durumunda merkezin den dışa doğru çürüyen elmalar gibidir aileler.  Karşıdan bakanın pırıl pırıl dediği bir ailenin ansızın, darmadığın olduğunu görüp şaşırırsınız. Çürük; kabukta göründüğü vakit kurtarılacak bir tarafı kalmamış elma gibi, artık parçalanmaya mahkumdur, asla dikiş tutmaz.

Gençler bugün sığlaşmış ilişkilerden dolayı evlilikten korkuyorlar. Buna cevap şu: doğru ilişki için doğru insanı bulmaktan daha önemli olan, doğru insan olabilmektir. Doğru insan güven kaynağıdır. Güvende tüm insan ilişkilerini başlatan katalizör. Güven anlaşmayı, anlaşma paylaşmayı, paylaşma saygıyı, saygı sevgiyi çağırır ailede de, toplumda da. Güvenilmeyecek birine rastlandığında ise kötünün; kötülüğünü arttıracak iyilik yapmamanız yeterli. Sizin ona zarar vermeniz gerekmez. Kötü kendini akrep gibi  sokar zaten.

TEKNOLOJİ ve BAĞIMLILIK

TEKNOLOJİ ve BAĞIMLILIK

Radyo hayatımıza girdi dünyadan haberimiz oldu. Televizyon evimizin baş köşesine oturdu, yaşam şeklimiz, kültürümüz değişti, tek iyiliği dil ortaklığımız arttı ama konuşma içeriğimiz sığlaştı “kötü rol modeller” edindik. Televizyona, diziye filme dalıp bazı çocuklar sınıfta kaldı. Kadınlar boş zamanlarda ki yaratıcı faaliyetleri el işlerini bıraktı, bazı erkekler “kumanda babası” oldu. Reklamlar, paket gıdaları ve kozmetiği hayatımızın mecburiyeti haline getirdi. “Yetişkin oyuncağı” denilen cep telefonları “çocuk oyuncağı” oldu. İnternet ile bilgiye ulaşmak kolaylaşırken “bilgininde çöplüğü” oldu. Televizyon dizileri ile yemek kültürünü değiştiren hanımlar, dışarıda sipariş vermeyi öğrendiler, önce yemek  sonra spor  programları, sonra evlenme programları ve ucuz diziler tv leri kapladı. Dizi bağımlısı halalar tarhana kurutmayı, yoğurt mayalamayı terk ettiler. İnternet bağımlısı, oyun bağımlısı çocuklar üniversiteyi kazanamayıp, çıraklık yaşlarınıda boş geçirdiler. Aile içinde birbirinin yüzünden çok bireyler, telefon ekranına bakıyorlar. Facebookta; insanların hayalleri, fantezileri, suç potansiyelleri, suçları, yedikleri, giydikleri, gezdikleri herşey  ekrana taşındı. Özellikle gençlerde güven bunalımı, boşanmalar arttı, ilişkiler dostluklar azaldı. İnsanlar yanında ki ile konuşmayıp uzakta ki ile mesajlaşır oldular.

Biyopsikososyal bir varlık olan insan için lazım olan şey, temiz hava, sağlıklı gıda, biraz hareket, yeterli uyku  yanısıra güven, şefkat, sıcaklık paranın satın alamıyacağı olmazsa olmazlardır.

 

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑